12.04.2016

Bajrangi Bhaijaan


Hint diyarından sevilesi bir film: Bajrangi Bhaijaan. Filmi izleyeli çok oldu fırsat bulup da yazamadım lakin hafızamdan öylece silinip gitmesine gönlüm razı olmadı pek sevdim çünkü. Sevilen oyuncu Salman Khan ve minik oyuncu Harshaali Malhotra filmi almış götürmüş, yan karakterleri gözüm görmedi bile.

Konusu: Shahida (Harshaali Malhotra) konuşamayan Pakistanlı bir çocuktur. Annesi tedavi ettirmek için Hindistan'a götürür, yolculuk sırasında Shahida annesini kaybeder. Okuma yazması olmayan konuşamayan, Müslüman, Pakistanlı bir çocuk Hindistan da tek başına ne yapabilir? Hem de iki ülkenin arası gerginken...


Filmi ilk çıktığında izledim, hakkında hiçbir şey okumadan araştırmadan izledim. Belkide ondandır pek etkiledi beni özellikle filmde bir kaç can alıcı sahne var ki binlerce kelimeyi bir araya getirsen o tek bakıştaki duyguyu anlatamazsın...

Hala bu filmi izlemediyseniz şiddetle tavsiyemdir.
İyi seyirler.

Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar İllede Vatanım Demiş

Serde ırkçılık yoktur çünkü yaradılanı Yaradan'dan ötürü severiz. Lakin milliyetçilik dedin mi akan sular durur. Nerede olursak olalım bir Türk lafı geçti mi kulak kabartırız. Hele de yabancı bir memlekette bize ait bir ezgi, bir isim, bir cümle duysak içimiz cız eder. Genel konuştum zira bilirim ki böyle düşünen tek kişi ben değilim. O yüzdendir ki sayısını unutacak kadar çok izlediğim aşağıdaki videoları buraya da eklemek istedim. Nette denk gelmişsinizdir, tekrar izlemek isteyenleri sayfanın aşağısına alayım, keyifli seyirler... 



Aliye Bekirova yolunda bahtında açık olsun.


Kadının enerjisi çok iyi:))


Türk ekibi Kore de sahnede de gösteri yapıyor ama ben bu videolarını daha çok seviyorum, 
pek doğallar. Ayrıca çevrenin ilgisi de baya fazla.


Bir tane de ülkemizden olsun. Liseler arası yarışmada birinci olan ekip. 
Gerçi şimdiye üniversiteli olmuşlardır ama ben yinede izlemeyi halen pek seviyorum.

3.04.2016

Şeref Yoksunları!

Çocukları için ömrünü feda eden, onurlu bir hayat yaşayan ve yaşatan anne ve babaları. Kendi ailesini namusu bilip başkasının ailesine de aynı haya çerçevesinde bakan insanları. Kendini gelecek nesillerin daha bilinçli yetişmesi için adamış öğretmenleri. Çıkar sahiplerince görevden alınacağını bile bile eğitim kurumlarındaki yüz kızartıcı olayları bildiren ve çocukları korumaya çalışan öğretmenleri. Elinden geleni yapsa da yasalar el vermediği için suçluyu salmak zorunda kalan ya da indirim uygulamak zorunda kalan, bunun içinde içi sızlayıp yüzü kızaran hakim, savcı, avukatları. Konu hakkında fezleke düzenleyen, yasa çıkarmaya çalışan en azından gündemde kalması için uğraşan milletvekillerini. Bu yazıdan tenzih ederim.


Son zamanlarda yaşanılan olaylar öyle mide bulandırıcı ki! Haberleri okurken bile kalbim daralıyor, boğazım düğümleniyor, kafamdan binlerce düşünce geçiyor ama bu iğrençlikleri anlatabilecek doğru kelimeyi bulamıyorum.

Hangi birini anlatmalı, nereden başlamalı? Ya da kime anlatmalı; acizliği yüzünden susan ve çocuklarını koruyamayan anneye mi, kendi öz çocuğuna yan gözle bakabilen şeref yoksunu babaya mı? Zaten bu ikisi canımız, en güvenli sığınaklarımız değil miydi? Onlara da güvenemeyeceksek diğerlerini yazmama gerek var mı; amca, kuzen, teyze... Peki ya öğretmenler! Hani ailemizden sonra en güvenilir kişiler onlardı? Öğretmenlik gibi kutsal bir görevi böylesine adice bir şekilde kirletmek ne acizce. Bu tarz olayları sırf okulun itibarı zedelenecek diye üstünü kapatmaya çalışan yöneticiler de en az onlar kadar adi ve onlar kadar suçlu. Bütün suçu yasalara atan hakimlere ne demeli, sizin hiç mi ihmaliniz yok? Suç belli, deliller belli, delillerin nasıl karartılmaya çalışıldığı belli siz hala kalkmışsınız 'Kızlık zarının bozulmamasını'' hafifletici neden sayıyorsunuz. Sonuç kız hamile! Davanın ayrıntılarını anlatmayı midem kaldırmıyor siz en iyisi ayrıntıları buradan okuyun.

Ve hepsinin tepesindeki devlet baba sana ne demeli? Asıl sana söyleyecek bir şey bulamıyorum! Keşke zamanında ''Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar.'' dediğinde doğmamış çocuğun yaşam hakkını savunduğun kadar, annenin de en temel hakkını  ''Yaşama hakkı ve kişi dokunulmazlığı'' haklarını savunabilseydin. Evet bebeklerin hiçbir suçu yok olamazda lakin o bebeği dünyaya getirip getirmeme kararı ne doktorlara düşer nede devletin koyduğu yasalara, kadına düşer. Zira tecavüzcüsünün bebeğini karnında dokuz ay taşıması gerektiği gerçeğini hiçbir ama değiştiremez. Milletini korumak ve bu uğurda gerekirse yasaları düzenlemek devletin en asli görevi. Bürokrasi kendi çıkarları tehlikede olunca ışık hızıyla işlerken söz konusu kişi dokunulmazlığı olduğunda neden bu kadar yavaş? Öyle yasalar var ki bazen suçsuzu mu koruyor suçluyu mu ayırt edemiyor insan. Ve daha da acısı bu tarz yasalar düzeltilmediği gibi düzeltmek isteyeni de engelliyor.

Bazı insanlar nefisleri karşısında o kadar aciz ki! Öyle ki insanlıktan bile çıkıyorlar. Böylelerine insan gibi muamele etmek, vatandaşın alın teriyle ödediği vergilerle hapishanede bakmak çok dokunuyor insanolana.  Çoğu kişi gibi bende böyle şeref yoksunları için idam gelsin isterdim ama idam kalbimde meşru olsa da aklımda yasak bir kelime. Bu ülke idam yüzünden çok acılar çekti bir daha aynı olayların yaşanmasını istemem. Evet idam batıda bile tartışılan bir ceza lakin uygulayabilmek için önce adaletli olmak lazım. Yargının sözde değil özde bağımsız olması lazım. Aksi halde kurunun yanında yaşta yanar, geri dönüşü olmaz; ne yapılan hataların ne de giden canların... Ama isterdim ki bir insanın hayatını mahvetmek, kendini kendinden çalmanın bedeli bu kadar ucuz olmasın. Yaptığı şerefsizliğin bedelini aynı kurban gibi o da bir ömür bedeninde hissetsin. Yani hadım edilsin...

Milletin daha güvenli bir ülkede yaşayabilmesi için her gün şehit haberlerinin verildiği ülkemizde şeref yoksunlarının da yaşadığı gerçeği çok acı...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...