24.02.2012

Eurovision 2012 - Sen de beni sev!


Baştan söyleyeyim tam bir Eurovision manyağıyımdır o yüzden beklediğinizden daha uzun bi yazı ortaya çıkarsa hiç şikayet etmeyin;)

Anlatacak o kadar çok şey var ki mevzuya nerden başlasam bilemedim. Öncelikle benim Eurovision maceram Sertap Erener ile başladı. O zamana kadar böyle bir yarışmanın varlığından bile haberdar değildim. İlk defa şans eseri izledim yarışmayı ve o yıl da birinci olduk zaten. Biliyorum sırf ben izlediğim için birinciliği kaptık eheh:)) Yıl 2003 o zamandan bu zamana kadar deli gibi yarışmayı izlerim, takip ederim. Yarışma ne kadar kıytırık olsa da uluslararası bir hal aldığı için benimde milli damarlarım kabarıyor haliyle.

Tam olarak bilgisi olmayanlar için küçük bir Eurovision bilgisi verip hemen asıl konuya geçicem:
Türkiye Eurovision Şarkı Yarışması'na ilk olarak 1975 yılında Semiha Yankı'nın seslendirdiği ''Seninle Bir Dakika'' isimli şarkısı ile katıldı. O yıl 19 ülkenin katıldığı yarışmada 3 puan alarak 19'uncu olduk (Yuh demeyin sıfırı çektiğimiz yıllar hiçte az değil;) Yarışmaya ilk katıldığımızdan bu yana Neco'dan tutun da Ajda Pekkan'a kadar ne isimler geldi geçti hepsini tek tek yazmıcam tabiki, sadece bize derece getirenleri anmak istiyorum. 1996 yılında yarışmaya katılan Şebnem Paker o yıl 12'nci oldu. Ama yılmayıp hemen ertesi yıl yani 1997 de ''Dinle'' adlı şarkıyla katıldığı yarışmada Türkiye'nin o zaman kadar aldığı en en iyi dereceyi elde ederek 3'üncü oldu. 2003 yılın da ise Sertap Erener'in seslendirdiği ''Every Way That I Can'' isimli şarkıyla yirmi sekiz senedir beklediğimiz birinciliği (Şu an için ilk ve tek birinciliğimizdir biline) ülkemize getirdi. 2010 da ise maNga grubu “We Could Be the Same” isimli güzel şarkılarıyla ilk kez bize 2'nciliği getirdi. Son olarak 2012 de ise Can Bonomo'nun seslendirdiği ''Love Me Back'' isimli şarkı ile Azerbaycan'ın ev sahipliği yaptığı yarışmaya katılacağız.

Kısaca Eurovision geçmişimiz böyle. O aralardaki ‘Rimi Rimi Ley' ‘Super Star' ‘Shake It Up Shekerim' ‘Düm Tek Tek' ve son olarak 'Live It Up' gibi hayal kırıklığı yaratan şarkılara değinip moral bozmaya hiç gerek yok. Herkes harika olacak diye bir kural yok dimi ama;)

Yarışmada ülkemin durumu hakkında kısa ve öz bilgi verdikten sonra hemen konuya geçiyorum. Bilindiği üzere bütün yapılan anketlere, Atiye ve Demet Akalın nidalarına karşı TRT bu sene ismi pek bilinmeyen (düzeltiyorum hiç bilinmeyen)  Can Bonomo'yu seçti. Bir kaç ay öncesine kadar adı sanı bilinmeyen Bonomo bir anda tartışmaların odak noktası oldu, şarkıları dinlenmeye başlandı ve arama motorlarında birinci sıraya yerleşti. Can Bonomo yarışmada birinci olamasa bile bu durumdan en fazla kar edecek kişi olduğu belli;) Neyse işte Bonomo en sonunda ülkemizi temsi edecek şarkıyı görücüye çıkardı ''Love Me Back'' yani ''Sen de beni sev''... Önce hala dinlemeyenler için şarkıyı paylaşalım sonra kaldığımız yerden devam ederiz.

Love Me Back'ın türkçe sözlerini paylaşıcaktım ama çoğu yerde abuk sabuk çeviriler yapılmış (bende eriniyorum çevirmeye:)) o yüzden yazmıyorum sadece bir denizcinin aşkını anlattığı bir şarkı. İlk dinlediğimde ''Hımm sempatik, hareketli ama...'' dedim ve hala aynı şeyi düşünüyorum. Şarkı bir iyi yada kötü bir çok eleştiri aldı. Resmen ülke ikiye ayrıldı diyebilirim:) Sanırım ben her iki grupta da değilim tam ortada duruyorum. Neden mi?
Şarkı güzel çünkü; bu zamana kadar genel olarak hep aynı tını da şarkılarla yarıştık ve çoğunda ilk ona bile giremedik. Şimdi neden farklı şeyler denemeyelim ki! Farklı olmaktan bizi bu kadar korkutan ne? Sabahtan beri bir çok yorum okudum ve en çok dikkatimi çekense şu oldu ''Can bizi rezil edecek'' abicim sen kime rezil olmaktan çekiniyosun, elalemin yaptığı asıl rezillikleri göremeyecek kadar kör müsün. Kaldı  ki rezillikten anladığınız ne o da muamma. Ciddi anlamda abuk sabuk şarkı ve gösterilerle birinci olan o kadar çok ülke var ki, onları gördükçe bizim şarkı çok masum geliyor gözüme. Ayrıca hem şarkı hemde Can çok sempatik geldi bana eminim bir çok oyu sırf bu yüzden bile alabiliriz.
Şarkı kötü çünkü; bu yarışma da sadece şarkının ne kadar güzel olduğuna bakılmıyor sahne performansı da çok önemli ve ben Can Bonomo'nun sahne performansını pek beğenmedim. İzlediğimde direk aklıma yerinde duramayan hiperaktif çocuklar aklıma geldi:) Tamam çocuk sempatik ama sanki biraz daha bir şeyler katabilirdi (Bir şeyler katılmasındaki amacım sahneye iki kız çıkartılıp göbek atılması değil;) gerçi bunuda denedik sonucu ortada) Sonracıma diğer ülkelerin şarkılarıyla karşılaştırma gereksinimi duyuyorum. Ciddi anlamda çok güçlü şarkılar var, duygusal, hareketli onları dinledikçe bizim ki birazcık basit (hımm yalnış bir kelime oldu, şansı biraz daha azalıyor diyelim) geliyor kulağıma.


Her şeye rağmen ben söylenenler kadar umutsuz değilim. Açık açık söyleyeyim bir kere yarıfinali geçeriz (ulan büyükte konuşmak istemiyorum pek bir şom ağızlıyımdır ayıptır söylemesi:)) ve kendimizi ilk on ülke arasında görüyorum ama ilk sırada da değil malesef. Tabi normal bir şarkı yarışması değil  içinde ne entrikalar dönüyor o yüzden heran herşey olabilir. Mesela en büyük artımız yarışmanın kardeş ülkemiz Azerbaycan da yapılacak olması, salon da çok sayıda izleyici kitleye sahip olucağımız kesin. Ayrıca hemen not düşeyim biliyorsunuz ki ülkelerin çok olması nedeniyle yarışma artık üç kısımdan oluşuyor. ''1. yarıfinal- 2.yarıfinal- Final'' Türkiye kurada ikinci yarıfinal de çıktı yani 24 mayıs tarihinde yarışacağız. Yarıfinali geçersek 26 mayıs da Final için ter dökücez. 43 ülkenin katılacağı yarışmada İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya ve geçen senenin birincisi Azerbaycan doğrudan finallere katılacak. Diğer ülelerse yarı final mücadelesi verecek.

Saatlerdir yorum okuyorum yayınlanan videoları altına yapılan yorumları ve özellikle de Eurovision'un kendi resmi sitesindeki yorumları. Tahmin ettiğim gibi yorumlara dinden dile, kostümden şova kadar her bişi konuşulmuş. Mesela dikkatimi çekenlerden birini yazayım:
<Demet Akalın @AkalinDemet
dereceye girersek ben harbi zevksizim:)))> (kaynak:Twitter)

<Ha ha demet akalın şarkıyı beğenmemiş bence bu iyiye işaret bu şarkı derece alacak demektir.:))>(kaynak:YouTube) 

Ne güldüm ama bu yoruma ahah:) Bilindiği üzere yapılan anketlerde Demet Akalın'ın da adı geçiyordu, üstüne bu yorum gelince bizim parlak fikirli insanlarımızın ağzına malzeme olmuş. Bu arada Eurovision'un resmi sitesinde Bonomo'nun şarkısı yayınlandığında 24 saat içinde en çok yorum alan yazı olmuş. Sitede yorumların çoğu olumlu yönde. Elbetteki beğemeyenler de var ama genel kanı şarkının ''Neşeli, sempatik, farklı'' olduğu. Ha bunlar bizim işimize ne kadar yarayacak bekleyip görücez. Daha gerçekçi bir fikre sahip olmak için elbette ki diğer ülkelerin şarkılarını da dinlemek gerekir. Forumlarda ilk sıraları zorlayanlardan birkaçını yazayım; GKRY(Güney Kıbrıs Rum Yönetimi), Danimarka, Norveç, Ukrayna, İtalya, Azerbaycan, Almanya, Malta , İsviçre...

Peki siz nasıl buldunuz Can Bonomo'nun performansını? Bir şeyler söylemek için şuan çok erken mi yoksa görünen köy klavuz istemez mi? Benden şimdilik bu kadar beklediğimden daha uzun sürdü bu yazı o yüzden burda bırakıyorum. Dediğim gibi bir çok insana nazaran ben gayet olumlu bakıyorum bu şarkıya. En azından yarıfinali geçip ilk ona gireceğimize eminim. Ama ilk üçte olacağımızdan çok şüpheliyim;)
Yine de bu gibi durumlarda iyiydi kötüydü mevzularını bir kenara bırakıp Bonomo'ya destek olalım. Sonuçta bu bireysel bir gösteri değil ülkemizi temsil edecek bir performans. Tamam Eurovision tam anlamıyla en iyinin kazandığı saygın bir yarışma değil (en azından benim için) yine de birinci olsak hiçte fena olmaz dimi ama;) Ülkemizin tanıtımı ve turizmin gelişmesi için gayet etkili bir tanıtım yolu.

 Yazımın finalinine duyar duymaz vurulduğum,
dinledikçe dinlediğim Eurovision şarkısıyla bitireyim eheh:D

Benden şimdilik bu kadar 
Mayıs da tekrar görüşmek üzere.
Kimbilir belki bir daha ki yazımda birinciliğimizi müjdelerim.
Hayal kurması da parayla değilya:))

21.02.2012

Taare Zameen Par - Yerdeki Yıldızlar

Her çocuk özeldir...


 Aslında kafamda belirlediğim sıraya göre şu anda bir dizi hakkında yazı yazmam gerekirdi.  Ama bu film beni öyle bir çarptı ki ne dizi kaldı gözüm de ne de başka bişey. Çok hatta çok çok uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir film daha olmamışdı. Şu anda bile açıp tekrar tekrar izlemek istiyorum. Adı Taare Zameen Par yani Yerdeki Yıldızlar...

Taare Zameen Par Aamir Khan'ın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği 2007 yapımı bir Hint filmi. Çoğu kimse hint deyince burun kıvırır, emin olun bende onlardan biriyim. Bu zamana kadar hatrı sayılır sayıda hint filmi izledim ve cidden bir çoğuna uyuz oldum:) Ama bu bambaşka bişi... Size kısaca şöyle izah edeyim; filmimiz 165 dakika evet biraz uzun ama film öyle güzel ki bacaklarınız uyuşsa bile oturup bir çırpıda bitireceksiniz ve keşke bitmeseydi diyeceksiniz (en azından ben ve keyfim öyle dedik:)) Tür olarak ise aile, dram, komedi diyebiliriz...

Konusunu pek fazla irdelemicem, hani bazı filmler vardır hakkında bilgi sahibi olmazsan seni daha çok şaşırtır ve daha çok seversin işte bu da onlardan biri. O yüzden konusunu kısaca şöyle söyleyeyim: Dokuz yaşındaki İshaan (Darsheel Safary ), oldukça yaramaz ve dik başlıdır. Aynı zaman da okuldaki bütün dersleri kötüdür, bütün çabalara(!) rağmen İshaan daha okuma ve yazmayı bilmiyordur ve bu yüzden sınıfta kalır. Öğretmenlerden ve çevreden gelen şikayetler çocuğun ailesini bezdirir. Babası İshaan'ın bütün yalvarmalarına rağmen onu yatılı bir okula verir. Bu okulda diğerlerinden farklı değildir aslında, sadece biraz daha disiplinlidir. Çevresinde sevdiği kimsecikler kalmayan  İshaan gün geçtikçe kabuğuna çekilmektedir. Artık o deli dolu çocuktan eser kalmamıştır, herkes onu zeka seviyesinin düşük olduğuna kanaat getirip bir köşeye atmıştır. Ta ki okula yeni resim öğretmeni Ran (Aamir Khan) gelip de, İshaan'ın aslında okuyup yazamıyor değil de sadece nasıl okuyup yazılacağını bilmediğini anlayana kadar. Yani küçük çocuk aslında Disleksik (öğrenme güçlüğü) denilen bir hastalığa sahiptir. İşte gözden kaçırılan bu ayrıntının küçük bir çocuğun hayatını nasıl değiştirdiğine şahit olacaksınız...


Peki bu filmi diğerlerinden farklı kılan ne?
Eğer ben bu filmi izlemeden önce konusunu okusaydım hiç başlamazdım heralde yada ne bilim ertelerdim. Çünkü içinde çoçuk, hastalık, dışlanma, yalnızlık ve acitasyon yapabileceğin daha bi sürü malzeme var. Ama hiçte acitasyon falan yapmamışlar, sırf milleti ağlatıcam diye çocukları ha bire aylatıp durmamışlar, sosyal mesaj vercem diye oyuncuları kılıktan kılığa sokmamışlar. İzlerken kusur bulamadığım tek film desem yalan olmaz herhalde. Oyuncu seçimi kusursuz, konunu işlenişi ve ayrıntılar harika, müzikler tam oturmuş... Hangi tür filmleri sevdiğinizin önemi yok bu filmi seviceksiniz o yüzden izleyin canlar;)


Film boyunca bir sürü güzel ayrıntı gözüme takıldı hepsini yazamam ama bir kaçını yazmak istiyorum:
*Oyuncular: Başrolünden tutunda en küçük rollerde oynayanlara kadar bütün oyuncular harikaydı.  Ve hepsi rolünün hakkını cidden vermiş. Özellikle de Ishaan rolünü oynayan çocuk! Yani bu role bu çocuktan daha iyi yakışacak birini düşünemiyorum. O haylaz ama her an ağlamaklı bakışı, dişlekliği... Ya çocuk sen nasıl bişeysin tek kelimeyle bayıldım sana.
Bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almış bu velet ama haketmiş;)
*Filmdeki Şarkılar: Elbette ki filmin bu kadar sevilmesinde müziğin etkisi çok büyük. Özellikle de Ishaan'ın haylaz bi rçocukken gitgide içine kapandığı ve karanlığa sürüklendiği dönemleri bu şarkılar öyle bir vurgulamış ki, gelde etkilenme. Şarkılar özellikle bu film için ayrı ayrı yazılmış, ben hepsini de çok sevdim. Ama ağlamama neden olan Anne isimli şarkı oldu, benim gibi bir odunu bile ağlattı ya ne diyeyim.

Ailesi Ishaan'ı yatılı okula bırakıp gidiyorlar, bakın daha dokuz yaşındaki bir çocuk annesinin arkasından neler düşünüyor.

Sana söylemeyi unuttum, 
karanlıktan ne kadar korktuğumu.
Sana hiç söyleyemedim,
sana ne kadar değer verdiğimi.
Ama sen herşeyi bilirsin, değil mi anne?
Her şeyi hissedersin... Anneciğim!

Beni kalabalıklar arasına terketme.
Eve dönüş yolunu unutturma.
Beni çok uzaklara gönderme,
beni unutacağın yerlere.
O kadar kötü müyüm anne?
O kadar kötü mü... Anneciğim!

Bazen, babam salıncakta sallarken beni
çok yükseklere çıktığımda, gözlerim hep seni arar,
beni güvenli bir şekilde yakalamanı umut ederek.
Ona söylemem ama çok korkuyorum.
Korktuğumu belli etmem ama kalbim sızlar.
Sen her şeyi bilirsin değil mi anne?
Her şeyin farkındasın... Anneciğim!


Daha ne diyebilirim bilmiyorum ki, çok çok beğendim ya. Disleksik denen hastalık ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Keşke bu filmi bir yıl önce farkeseydim o zaman bende öğrencilerime kesinlikle izletirdim ama tabi önce öğretmenlerine;) Bu film de Ishaan şanslıydı çünkü onu farkeden ve farkını ortaya çıkartan bir sarrafla karşılaştı, peki ya onun kadar şanslı olmayanlar? Onlar ise kimseye görünmeden yeryüzünden kayıp sonsuzluğu giden yıldızlara dönüştüler...

Not 1: Eğer öğretmen, anne, baba ve çocuklarla ilgili herhangi bir kurumda çalışıyorsanız öncelik sizin. İzleyin!

Not 2: Böyle bir öğretmenim olmasını o kadar çok isterdim ki. Yada öğretmen olması şart değil, hissettiklerimi sözlere dökmesem bile gözlerime baktığımda ne demek istediğimi anlayan biri olmasını...

Not3:Aldığı ödüller
En iyi film -Taare Zameen Par
En iyi yönetmen - Aamir Khan
En iyi erkek oyuncu - Darsheel Safry (Ishaan)

İZLEYİN 
İZLEYİN
İZLETTİRİN

19.02.2012

Kopyala+ Yapıştır =Çalıntı!!!



Şu anda ciddi anlamda sinirli ve şaşkınım. Blog da yazı yazmaya başlayalı yaklaşık iki yıl oldu ve bu zamana kadar yazılarımın bir çok site-blog tarafından kopyalandı. Ama bu bardağı taşıran son damla oldu yeter artık!

Yazı yazmak birçok kişi için kendini ifade etme yöntemidir ya da siteler için ziyaretçi toplama aracı. Ama amaç ne olursa olsun kendi sitene başkasının yazısını yayınlamaktaki mantığı anlayamıyorum. Hatta öyleleri var ki blog yazılarını araklayıp altına da ''bunu ben yazdım'' diyebilecek yüzsüzlüğü gösteriyorlar. Ben bundan şu sonucu çıkarıyorum '' Arkadaş ben bu siteyi açtım ama kendi düşüncelerim yok, zati yazmayı da bilmiyorum o yüzden kopyala-yapıştır bana daha kolay geliyor''. Allah aşkına ya biraz kendinize saygınız olsun. Yazmayacaksan yada paylaşım yapmayacaksan ne diye ortamı kirletiyorsun ki!

Beni bu kadar sinirlendiren asıl şey ise insanların emeğine saygı duyulmaması. Kolay görünen bir yazıyı hazırlamak için bile bazen günlerce araştırma yapıyoruz, neyi nasıl yazacağımızı düşünüyoruz, yazıyoruz, tekrar ve tekrar düzenliyoruz ve bunun için de uzun bir zaman ayırıyoruz. En basitinden şu anda arkadaşım karşımda ders çalışıyor (ve benimde çalışmam gerekiyordu) ama ben ise oturmuş bu yazıyı yazıyorum. (yazmaya mecbur bırakılıyorum)

Normalde sakin bir insanımdır kolay kolay sinirlenmem ama bazen beni bile raydan çıkarıyorlar. Uzun zaman önce bloktaki yazı ve resimleri kilitleyecektim ama böyle bir saçmalığı yapmak istemiyorum. Blog yazarlarının bazen tıkandığı zamanlar oluyor o an alıntı yapmak ihtiyacı duyabiliyor. Bende bazen araştırma yaparken ihtiyacım olan resimlere rastlıyorum ve almak isterken bir anda kilitli olduğunu görüyorum. Ne kadar uyuz bir durum. O yüzden bende aynı şeyi yapmak istemiyorum. Kaynak gösterdiğiniz sürece alıntı yapın eyvallah ama çalmak apayrı bişey ya suç işlediğinizin farkına varın!  Bu konuda haksız mıyım? Daha farklı düşünen var mı?

Günümüz de bloglar gün geçtikçe çoğalmakta akademik konulardan tutun teknolojik gelişmelere, yemek tariflerinden tutun da uzayı konu alan bloglar açılmakta. Bu sayısız blog içinde takip etmen için yeterli olan tek kriter ise içtenlik. Neyi nasıl yazdığınız gerçekten hiç önemli değil yeterki içtenlikle kendiniz yazın. Böyle ortalıklarda gezen ve kendini çakma yazar ilan edenlere de dikkat edin...

Daldan dala atlama bir yazı oldu ama
 bu sinirle ancak bu kadar oluyor. 
Ana fikir anlaşıldıysa gerisi teferruat;)

16.02.2012

The Wampire Diaries - Vampirlerin Böylesine Kan Feda!

Vampirlerin Böylesine Kan Feda!


Yakın bir zamanda sınavım var ve benim kitaplarla aramamı soğutmamam, tabiri caizse haşır neşir olmam gerekiyor. Makbul olanı da budur sınav mağdurları için. Fakat ben ne yapıyorum bu stresi ez aza indirgemem için, dizilerle haşır neşir oluyorum. Bu taktik her zaman işe yaramayabilir yalnız ve evet bir uyarıdır:D

The Wampire Diaries

Bu diziyi bilmeyen yoktur herhalde, varsa da illa izlemeniz gerekmiyor. Herhangi bir siteye girseniz bile sizi ilk karşılayacak olan reklamları ya da Ian'ın o mükemmel resimleri... Yetti gayri dedim ve anlık bir kararla başladım. Önemli olan başlamak değil tabi 58 bölümü 5 günde bitirmek! Eee hal böyle olunca da insanın ruh halinde bir takım değişiklikler oluyor. Örneğin gece uyumadan önce, bazen kendimizi korkutacak vesveseler veririz (üç harfliler gibi) işte ben o vesveseleri vampir olarak verdim :)) Bünyemde şu beş günde baya bi yer kapladılar sağolsunlar:D 

Çok uzatma diyenler için dizimize gelirsek;
2009 yapımı ve hala devam etmekte olan klasik vampir dizisi. 3 sezon un yarısına kadar çekilmiş (izlemek isteyenlere duyurulur) yalnız baştan söyleyeyim bu dizi en az 6 sezon gidecek gibi duruyor. Dizinin üç sezonunu da ayrı ele almaya kalksam çıkamayacağımı izleyenler bilir. O yüzden genel olarak anlatılmak istenen, diyorlar ki sevgili senaristleri:
Dizi de vampiri koydun mu cebine, ee tabi bunun yanına bir de kurt adam lazım, ortaya da bi cadı deyip es geçmemişler, bir de ekstradan melez eklemişler diziye (vampir+kurtadam karışımı). Bunlar olur da hayaletler eksik mi kalır... Bu doğaüstü varlıkların hepsini sığıştırmışlar küçücük kasabaya ve o kasabanın asıl insanlarının nasıl bir şey olduğunu varın siz düşünün demişler;)

Gelelim konusuna; Stefan 162 yıl sonra eski evine dönmeye ve liseye gitmeye karar verir. 17 yaşında normal bir insan hayatı yaşamaya başlar. Katarina'ya ikizi kadar benzeyen Elena ile, okul da karşılaştıklarında ikilinin ilişkileri başlar. Damon ve Stefan, salvatore kardeşler zamanında kötü kadın Katarina'ya fena halde vurulmuşlardır. Katarina da her ikisini idare etmiş ve sevdiğinden olsa gerek iki kardeşin de vampir olmasına vesile olmuştur:) Abi Damon'un da aniden kasabaya gelmesiyle Stefan'in hayatı zorlaşır. <<Damon duygularını kapatmış kötü vampiri simgelerken; Stefan onun öldürdüğü insanların arkasını toplayan zarasız iyi vampiri (bir Edward klasiğini) temsil etmektedir.>> Kim, neden, niçin, gibi soruların cevapları karakterlerin içinde gizli aslında. Dizi de geçmiş ile günümüzü karşılaştırdığımız da merak ettiğin cevabı bi bölüm sonra öğreniyorsun. Heyecanı her bölümde aktif tutmaya çalışmışlar. 

Dizi de yeni öğrendiğim ve yıkıldığım bir gerçek var maalesef, dizi yazarlarından biri Dawson's Creek dizisinin sanaristidir. Yani bu ne demek, bu dizinin sonu da DC'ye benzeyecektir. Dawson's Cereek de 3 sezonun ortalarına kadar Dawson-Joey aşkı izletilmiş, üçüncü sezondan sonra Pacey-Joey aşkına dönüş yapılmış ve final onlarla son bulmuştur. Ben fena halde Pacey sever olarak finali pek sevmiştim amma velekin garibim Dawson'a yazık olmuştu. DC ile bizim dizideki aşk karmaşasındaki gidişat doğru orantılı olduğundan Stefan ile Elena aşkına çok fazla bel bağlamayın derim:))


Karakterlerimiz:
*****
Elena - Katarina (Nina Dobrev)


Asıl kızımız güzeller güzeli Elena, anne ve babasını kazada kaybetmiş ve içine kapanmıştır. Ta ki Stefan onu kendi dünyasına çekeseye kadar. Stefan, Damon ve sıradışı arkadaşları tarafından her daim koruma altındadır. Paylaşılamayan kız unvanını taşıyor şu an dizide. 

Katarina da aynı oyuncu tarafından canlandırılıyor, Katarina'yı Elena'nın çirkefleşmiş hali olarak düşünün:)

***
Stefan (Paul Wasley)


Stefan en sevdiğim vampirim. Vampirken seni böyle seviyorum, bir de insan olsaydın ne halde olurdum bilemedim:)) Stef i sevmemin nedenlerinden birisi sevgisi için büyük fedakarlıklar yapıyor, kendi yaptığı hataları yine kendisine ödetiyor.
Paul, duygu geçişlerini çok iyi kullanıyor, iyi bir oyuncu olduğuna şüphe yok. Hakikaten adam çok güzel ağlıyor bea, şu dizide gözlerimin dolmasına sebeptir.

***
Damon (Ian Somerhalder)


Relaks vampirim. Bu adam ilk sezonda baya baya kötü vampir olarak gösterildi, bir çok kişinin hayatını zindan olmasına sebeptir. Yalnızz dizide o kadar kafası rahat ve devamlı espirili bir şekilde dolandığından bir sövüyonuz bir gülüyonuz. Dizinin adının bu denli duyulmasında önemli rol oynar. Ian da dizide görsel bir şölen olarak kalbimizi fethediyor. Özelikle gözlerine laf yok yalnız gözlerini, her şaşırdığında veya kızdığında çok açması karakterin özelliği sanırım. Bu hareketini hiç sevmiyorum.
Araştırmalarıma göre:)
Bu diziyi izleyenler Damon ve Stef'çiler diye bölünmüşler, diziyi araştırayım derken önüme çıktı. Hatta isim bilem takmışlar. Delena (damon-elena), Stelena (stef-elena) oluyormuş. Damon'a laf edeni linç ediyolar, Stef'e laf söyletmiyolar zati. Damon'u seven Stef'i sevmez diye bir teorinin peşine gidilmiş ya hadi hayırlısıJ
Ben 2 guruba da girmiyorum çünkü izlemeden kendimi şartlandırdım bunun bir amarikan dizisi olduğunu unutmamak için çok çaba sarfettimJ
Elena sadakatsizlik yaparsa da Stefan'ı çeker kolundan ben götürürüm, Elena  da kendi kaybeder Stef'cimJ

***
Klaus (Joseph Morgan)


Karizmatik vampirim. Klaus'u da buraya kondurursam bi zarar gelmez sanırım:) Bilinmesi gereken ilk 3 tür ama ben bu adamı öyle bir benimsedim ki benim için başrol bu adam haline geldi. Klaus kök vampirdir, vampirlerin ilki. Kaç milyon yaşında olduğunu unuttum. Bu vampir kötülüklerin anası (biraz arabesk oldu ama) herkesin ömründen alıyor kendi ömrüne koyuyor. Ölmüyor efenim öldürülemiyor. Bir de melez olunca iyice çığrından çıksa da, kızamıyorum, melezdir deyip sineye çekiyorum. Stef'in hayatını zindan ettiğini hiç unutmayacağım yalnız Klaus, aklında olsun;)

*****

Vee vampirlerime bir nasihat gelsin benden,
Biliyorum kan sizin yaşam amacınız
 ama çok fazla ziyen ediyonuz canlarım kanı.
 Her yerlere bulaşıyor yahu yazıktır...
 Bir kişinin kanı bile sizi bi kaçgün idare edebilir,
 tasaruflu kullanın azıcık:D

~Misaki~


12.02.2012

Haremin Gözdeleri (Mim)



Sonunda bu da oldu  ''Harem kuruyorum!'' 


İki dakika ortalığı boş bıraktım benim herüflere henem göz koyanlar olmuş. Bu durum bardağı taşıran son damla oldu yeter gari. Gerçi benim herüfler ''aman Kore Delisi bizim gözümüz senden başkasını görürü mü hiç, sen üzme o tatlı canını'' deseler de nafile. Bu işe toptan bir çözüm bulam dedim, benim herüflerin adlarını tek tek listeledim haremini resmileştirdim o yüzden herkes ayağını denk alsın ona göre yani!

Evet evet yalnış duymadınız toplanın bakım hele bildiğiniz harem kuruyorum, yalnış anlaşılma olmasın haremi ben kuruyorum siz sadece bakıp çıkın hemennn, her ne kadar kıskanç biri olsam da size böyle bir güzellik yapıyorum. Ne de olsa belli bir hukukumuz var sizlerle...
Ben işte böyle düşünceler arasında boğuşurken sevgili Seymsomething bu güzide ve bir o kadar da tehlikeli mim'i bana paslamış. Benim yıllarca içimde sakladığım fangirl tarafımı ortaya çıkartıp böyle bir liste yapmaya zorladığı için kendisine nasıl teşekkür etsem bilemedi şimdi:D

Şaka bir yana bu nasıl bir mim'dir yahu:) Ben ki bu zaman kadar birini öyle körü körüne sevmemişimdir yani tamam sevmişimdir de hani çok çok değil. Şimdi kalkıp benden harem kurmamı istiyorsunuz olacak iş mi bu? (şimdi çarpılıcam ha:)) Her ne kadar şu an için aklımda kimsecikler olmasa da başlayalım bakalım yazıya, bakalım ben aslında çaktırmadan kimleri kesiyomuşum;)
Haremimi mim kuralı olarak 10 kişiyle sınırlıymış. Hımm sadece on mu bu kadar mı yani? Neyse:(

 ***

1- Hyun Bin!

Haremimin birincisi, en değerlisi elbette ki Hyun Bin'den başkası olamazdı. Her geçen gün kendisine biraz daha hasta olduğum şahsiyettir. Elimden gelse bloğu gamzelimin resimleriyle donatıcam ama her gördüğümde içim cız etmesin, Hyun aşkım depreşmesin diye böyle bir hata yapmıyorum. Zira adama bak bak bıkmıyor insan yalan mı:)

***
2- Gong Yoo

 Bu adam için ne desem eksik kalıyor. Güldüğünde gözleri nerdeyse tek bir çizgi haline geliyor ama ben onu bu haliyle daha çok seviyoree. Gong'cum senin dizilerinin hastasıyım canım benim. Kendisini en son Coffee Prince dizisinde bağrıma basmış ve haremimde tescilli yakuşuklu olarak yer ayırtmış bulunmaktayım.  Yahu hala aklım almıyor bir adam aşık rolünü nasıl bu kadar gerçekçi oynaya bilir pes doğrusu!
***
3- Song Joong Ki
Sungkyunkwan Scandal dizisinde ki rolüyle gönümde taht kuran, uzun süre etrafta ''Yeorimmm'' diye gezinmeme sebep olan, dünya tatlısı velet (öhöm yani adam). 

***
4-  Kazuya Kamenashi

Hala ve hala KAT-TUN grubunu dinlemeyen kaldı mı? Kalmamıştır herhalde dimi, işte bu gözümün gönlümün sultanı da o grubun bülbül sesli Kame'si.
***
5- Kim Jaejoong

Patronu Koru dizisine kadar oyuncu olarak görmediğim ama sesine ve tabiki de kendine hasta olduğum insandır. JYJ grubunu zor şartlar altında kurarak bir kez daha sevgimi kazanan Hero, son olarakta onca yol tepip benim için taa korelerden Türkiye'ye kadar gelmesi de ayrı bir güzellik oldu:) Seviyorum seni uleyyyn^^

***
6- Kyu Hyun

Kendisi Super Junior üyesidir ama ben o grubu pek dinlemem:) Velakin Kyu'nun yeri hep ayrıdır bende, adamın sesine tek kelimeyle hastayım. Kaç kez dedim ''bak canımın içi kaç yaşına geldiniz hala grubunuzun adı Junior, gel ben sana Wonderful Man grubunu kurucan başına da seni geçiricem dedim'' ama gururlu çocuk iç güvey gelmek istemedi, kendi ayakları üstünde durup ondan sonra gelip isticekmiş beni (gerçi iç güveylik benim için hiç sorun değildi ama neyse):))

 ***
7-  Jung İl Woo

Bu yakuşuklumu da en son Flower Boy Ramen Shop da izlemiş ''Allah'ım bu kadar cool bir adam nasıl böyle şebek ama bir o kadar da tatlı bir velede dönüşebilir'' diye düşünmeden duramamıştım. Ahh tatlım!

***

8-  Ikuta Toma

Nakatsuuuuuu seni unuttum sandın dimi! Benim şebelek oğlanım seni unutmak ne mümkün:) Fazla söze gerek yok aslında, bu çocuğa olan sevgim kelimelerle ifade edilemez siz kısaca Hanazakari no Kimitachi e (Yakışıklılar Cenneti)'yi izleyin hele ne demek istediğimi anlarsınız;) Bu arada aynı dizideki Masaki Okada 'yı da pek bir beğenirim araya hemen onuda kaynak yapayım :)
***

9- Ji Sung 


Benim çatlak bir o kadar da sevimli patromun  Ji Heon. Bu adamı sadece Patronu Koru da izledim zati o dizi bu kıvırcık saçlı adamı sevmem için yetti de arttı bile:)

***
10- Lee Ki Woo

 

 Şunu sevimliliğine bakın yaa! Halbuki adam dev gibi bişi yani boy var cüsse var ama yine de sevimli:) Aigoooo!

***

Başlarken aklıma hiç kimse gelmiyor falan dedim ama benim yan gözle baktığım ne çok yakuşuklu varmış. Şaşırdım valla:) Mim'in kuralı gereği on tane isim yazın demişler ama bu kadar seçenek içinde on taneyi yazmak da epey zormuş doğrusu. Zira yazmadığım ama göz hapsinde olan bi sürü harem adayı var (Song Seung Hyun, Lee Seung Gi, Jung Yong Hwa, Lee Hong Gi, Lee Dong Wook, Kwon Sang Woo, Nishikido Ryo...) ohooo say say bitmez. Ne kada aç gözlü biriymişim ben yahu kendimi hiç böyle bilmezdim ahahah.
Vay be sonunda bitti kolay bir mim gibi geliyor insana ama aslında baya uğraştırıyor. Kısa bir zamanda ne kadar da hızlı yayılmış bu mim, sanırım artık paslamam gerekiyor  Bunu Sevdim, Hayalmiyim, Sevgili Günlük, Tayfun sizleri seçtim. Ben yavaştan kaçıyorum size kolay gelsin canlar;)

10.02.2012

T-ara - Dinlenesi Şarkılar


Bir kız grubunu bu kadar çok sevebileceğimi hiç tahmin etmezdim doğrusu. Tek kelimeyle bayılıyorum şimdi bile bu çıtı pıtı kızların şarkılarını dinliyorum. Grupla ilk tanışmam Time To Love şarkılarıyla olmuştu o günden sonra da bir daha vazgeçemedim zati. Ses var, görüntü var, gereksiz yere rap yapmıyorlar, olduğundan daha fazla cırtlak ses çıkartıp beni delirtmiyorlar, güzel dans ediyorlar, yenilik yapmayı seviyorlar... Daha ne olsun dimi;) Evet farkedildiği üzere yine T-ara sevgim depreşti:)

Sevgili kızlarım (derken?) hakkında ayrıntılı bir yazı yazmak isterdim ama hiç içimden gelmiyor. Çünkü eski bloğumda uzunca bir yazı yazmıştım özene bezene ama bir anda tuzla buz oldu... Şimdi ise grubu tanıtmak yerine onların sevdiğim şarkılarından bir kaçını ekleyeceğim, bırakalım onlar kendi kendini tanıtsın;) Eminim bloğa uğrayanların büyük çoğunluğu bu grubu dinliyordur (dinlenmicek gibi değilki kardeşim) ama olurda daha önce grupla tanışma fırsatı bulamamış olanlar ve bu güzel şarkıları bir kez daha dinlemek isteyenler için paylaşıyorum. 

Ciddi anlamda her bir şarkısını severek, bıkmadan dinlediğim grup sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Onları da blogda yavaş yavaş tanıtmak yada şarkılarını paylaşmak beni mutlu ediyor. Ne kadar çok seven o kadar çok şarkı. Ve tabiki Türkiye'ye gelme ihtimalleri o kadar fazla oluyor (umut dünyası işte):)) Daha fazla gevezelik yapmıcam işte T-ara ve bıkmadan dinlediğim şarkıları...

 *****

 T-ara - Why Are You Being Like This


***
 T-ara & SuperNova - Time To Love



***
 T-Ara with Davichi - We were in love


***
T-ara - I'm Really Hurt


***
 T-ARA - Cry cry 

Lovey Dovey ( Cry Cry )


4.02.2012

FT Island - Grown Up Yeni Mini Albümü



Bu internet sorunuma bir çözüm bulmak lazım, olmuyor böyle bölük pörçük. Zaten doğru düzgün ders çalışmıyorum en azından yazı yazayım dimi ama;) Neyse efenim sade de gelelim; benim çalışkan grubum  FT Island , beklenen  4. Mini Albümü Grow Up’ı sonunda piyasaya sürdü.

Albümdeki şarkılar:

 
Hemen ardından da albümdeki Severely isimli şarkıya yukarıdaki ilk kliplerini çektiler. Film tadındaki bu klipte yine Hong Gi'ye ağırlık verilmiş, bizim şebek (şeker dicektim canım:)) oğlan hem klipte oynamış hemde şarkıyı tek başına söylemiş. Ha olmamış mı? Hong Gi'nin yolunası saçlarını hesaba katmazsak çok ta güzel olmuş. Adamlarda ses var görüntü var daha ne olsun;)

Hong Gi demişken, ben bu çocuğu normal bir saçla bir aydan fazla göremeden gözlerim açık gidecem yanarım da ona yanarım:) Nerde manyak bir saç model var anında bizim oğlan yaptırıveriyor. Tamam şarkıcısın fark yaratmaya çalışıyorsun ama bu kadar farklılıkta bünyeye zarar be kardeşim. Yani kilibi her izlediğimde o gözlerini kapatan saçlarını tutup yolasım geldi valla:)


 Kliple ilgili gözüme takılan son bişey daha söylemek istiyorum, yoksa çatlarım:) Tamam herşey güzel hoş da bu çocuk niye arabanın önüne atıyor kendini, anlayan biri bu işin mantığını bana da anlatsın bi zahmet:D Yani Hong Gi'cim kusura bakma ama sen kendini arabanın önüne atmasaydın ne canından olcaktın ne de kızdan ahah. Farkettiyseniz bizinki kendini feda ederken kız zati yolu yarılamış, arabayıda geçmişti.


Ne yani bizim oğlan arabanın hızını falan mı düşürmeye çalışmış, o zaman niye kızla arabanın arasındaki mesefe o kadar uzun. Sen kendini Herkül mü zannediyosun oğlum yapma böyle şeyler:D Ahahha ne kadar fesatım yaa, çocuk cillop gibi klip çekmiş bende buldum da buluyom. Tamam tamam şaka bi yana sevdim, şarkıyı da klibi de;))

Eminim grubun bu albümü de çok sevilecektir;) 
Şarkılar yine grubun tarzını yansıtan güzellikte,
bakalım bekleyip görücez;)

2.02.2012

İzmir'e Kar Yağarsa

Gün itibariyle İzmir semalarında sayısı tespit edilemeyen beyaz cisimlerin havada uçuşarak yere intikal ettiği yetkililerce bildirildi. Ardından iletişim araçları vasıtasıyla, telaş yapılmaması ve dikkatli olunması gerektiği duyuruldu. Meraklarına yenik düşerek sabah saatlerinde sokağa dökülen İzmir halkı gördükleri manzara karşısında adeta şaşkına döndü.


Yirmi yaşından küçükler sokakları boydan boya beyaza bürüyen bu doğa olayını anlamakta zorlansalarda, büyüklerin eski deneyimlerini paylaşması ile birlikle korkulacak birşeyin olmadığına kanaat getirdiler. İsmimin Kar olduğu anlaşılan bu küçük cisimlerin bir araya geldiğinde çok tehlikeli bir silaha dönüşebileceğini öğrenen afacanlar kartopu savaşına giriştiler. Telaşa mahal yok her ne kadar savaş desekte ölen yada yaralanan olmadı, yirmi yılda bir kar gören İzmir halkı daha kartopu yapmayı bilmediği için pek kaza yaşanmadı. Tabi içlerinde deneyimlilerde vardı(mesela ben ahah) ama onlarda çömez arkadaşlarının canını fazla yakmamak için oldukça özverilili davrandılar. Arada işin dozunu kaçıranlar ise tabana kuvvet dediler, yakalanlardan henüz haber alamadık ama onlarda akşama eve gelirler herhalde çünkü kar erimek üzere:)

Çocuklarını lahana gibi kat kat giydiren anneler ve sanki Erzurum-Sivas soğuğun da kalmış gibi sarıp sarmalanan büyüklerle birlikte kar keyfi de bir başkadır İzmir de;)) Diğer şehirler de kar yağışı pek hoş karşılanmasa da İzmir gibi kar'ı para vererek alan bir memlekette kar yağışı büyük bir sevinçle karşılandı. Her ne kadar bu sevinç karın erimeye başlamasıyla kursaklarda kalmış olsada, asıl olayın şehrin en az yarısının hastalanıp yataklara düşmesi olduğu gün gibi aşikardır:)

Bizi okumaya devam edin güncel olaylarla karşınızda olmaya devam edeceğiz / Kore Delisi haber ajansı 


.
..
...
....
Durun önce bir kendime gülem ahahhahahhahah:D Alttarafı gidip bir iki kar topu attım ama şimdiden boğazım ağrımaya başladı bile napalım katlanacaz artık bu kadarına:)) Dediğim gibi kar yağışı her ne kadar İzmir için güzel bir haber olsa da, bu kış ve soğukta Allah evi barkı olmayanlara yardım etsin... Biz iki dakika sokakta kalmaya dayanamadık onlar ne yapıyordur kim bilir:(

Neyse canlar kendinize iyi bakın, 
hava sıcaklıkları değişip duruyor
aman sağlığınızdan olmayın;)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...