28.06.2012

Big - Beklenen Dizi!


Uzun zamandır dizi tanıtımı yapmıyordum, gerçi yazmaya değer dizi de yoktu hani. İzlemeye başladığım bir çok diziyi yarıda bırakmış daha çok filmlere yönelmiştim ki Gong Yoo' nun beklenen dizisini sonunda yayınlandı. Eminim ki bir çoğunuz başlamıştır diziye başlamayan varsa da durmasın izleyin, yada vazgeçtim benim gibi sabırsız olmayın bölümlerin tamamlanmasını bekleyin:)

Big, başrollerini çok sevdiğim iki oyuncunun (Gong Yoo - Lee Min Jung) paylaştığı 16 bölümlük, romantik-komedi türünde şeker bir dizi. Son dönemim favori konusu haline gelen beden değiştirme olayınıda işin içine katarsak birazda fantastik. Dizi daha ilk bölümden kendine bağladı beni, şu anda izlediğim daha doğrusu deli gibi yeni bölümlerini beklediğim tek dizidir kendileri. Nasıl izlemeyeyim ki bütün oyuncular resmen döktürmüş, bölümler su gibi akıp gidiyor...

Dizinin konusunu kısaca anlatayım; 18 yaşındaki dövülesi aynı zamanda sevilesi Kang Kyung Joon ve doktor Seo Yoon Jae bir trafik kazası geçirirler. Hala nedenini bilemediğimiz bir şekilde bedenleri yada ruhları yer değiştirir. Gözlerini hastanede açan on sekizlik çıtır Kyung Joon kendini 30'luk Yoon Jae 'nin bedeninde bulur. Derdini kimselere anlatamaz olanlara tek inanan doktorun nişanlısı aynı zamanda Kyung Joon'un öğretmeni Gil Da Ran' dır. Kısaca Big farklı bedenlerde farkı hayatları yaşamak zorunda kalan insanların komik hikayesidir...

Göz dolduranlar:
***
Seo Yoon Jae - Kang Kyung Joon (Gong Yoo)



Yoon Jae alanında başarılı bir doktordur, kimilerine göre kusursuz denecek kadar mükemmeldir. Bir gün yolu Da Ran ile kesişir ve evlenmeye karar verirler. Yoon Jae her ne kadar mükemmel görünsede Da Ran'a karşı soğuk ve ilgisidir, bunun nedeni Da Ran'ı gerçekten sevmemesi olabilir mi?
Dizinin başlarında gırtlağına yapışılacak bir karakter olan Yoon Jae 'nin içine bizim (hemen de sahiplenirim, kaçırır mıyım hiç:)) yaramaz Kyung Joon kaçar ve özlenen Gong Yoo performansı da bu saatten sonra başlar.

Sen nasıl bi şeysin be adam...
(Kızın yine aşık anneee...:)))

***
Gil Da Ran (Lee Min Jung

Bir lisede geçici öğretmenlik yapan Da Ran, doktor Yoon Jae'ye kör kütük aşıktır ve sevdiceği için yapamayacağı şey yoktur. Karşısındakine kalpli, pembe gözlüklerle bakan kızımız öğrencisi Kyung Joon sayesinde rüyadan uyanmaya başlar.

Ben bu kadını ayrı bi seviyorum ya! Oyunculuğuna, mimiklerine, ses tonuna, kendine kısaca ben bu kadına hastayım. Çok iyisin Min Jung beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyorsun;)

***
Kang Kyung Joon (Shin Won Ho)


Bir ara başrolü bu çocuk mu kapmış dediğim yetenekli, sevimli, zeki, deli dolu biri. Kyung Joon hastanede uyandığında kendini başka bir adamın bedeninde bulur, bir de üstüne kedine çocuk muamelesi yapan öğretmenine kafayı takınca olaylar bambaşka boyutlara gider.

Won Ho dizide öğretmenine kafayı taksada ben gerçek hayatta kendine kafayı taktım, kendileri yeni gözdem olur:) Şaka maka çocuk cidden iyi oynadı rolünü gerçi şimdilerde sadece uyurken izleyebiliyoruz ama olsun, uyuması bile güzel eheh:) Bu çocuk yeni çıkan Cross Gene adlı müzik grubunun bir üyesiymiş. Karma üyelerden oluşan ilginç bir grup, inşallah ilerleyen günlerde grup hakkında kısa da olsa bir yazı yazabilirim. Şu şarkısını bir dinleyin hiçte fena değil değil mi;) 


İşte Gong Yoo' yu sevme nedenim bu bakışlardır! Coffee Prince de bu anlamlı bakışlara o kadar alışmışız ki yine öyle baksın istiyor insan.



Diğer oyunculardan pek bahsetmediğim farkındayım ama pekte gerek yok aslında, bunlar diziyi alıp götürüyor. Gerçi dizi o kadar tatlı ki kötü oyunculuk diyebileceğim kimse yok gibi, kendine ve oyunculuğuna uyuz olduğum Suzy bile hiç fena değil dizide. Yine donuk bir yüz ifadesiyle oynuyor ama en azından izlettiriyor kendini Ma Ri karakteriyle. Onu bile sevdim daha ne olsun;) Bu dizi de en sevdiklerim arasına girmeye başladı bile umarım bu güzellikte devam eder...
Not: Resimler alıntıdır... 

En kısa zamanda dizinin
yeni bölümleri çekilsinn!

Güncelleme:
Harika oyuncu kadrosuna rağmen ilerleyen bölümlerde hayal kırıklığına uğradım. Belki de Gong Yoo nedeniyle çok fazla beklenti içine girmiş olabilirim ama yinede olmamış be. İlk bölümlerin ve oyuncuların hatrına çerezlik bir dizi deyip bitiriyorum;)

26.06.2012

BigBang - Monster Klibi ve Dae!


BigBang grubu merakla beklenen Monster klibini yayınlayalı çok oldu. Yayınlandığı gün bloğa ekleyip klip hakkında yazı yazmak istiyordum ama kısmet olmadı, bir sürü telaşın içinde kaynayıp gitti. Ama en azından bu güzel şarkı blogda yer etsin istiyorum zira şarkı çıktığından beri deli gibi Monster dinliyorum. Tek kelimeyle büyüleyici bir şarkı...

Bu şarkıyla dualarım gerçek oldu diyebilirim, grupta sevdiğim daha doğrusu birbirine daha çok yakıştırdığım sesler birlikte söylemiş şarkıyı. GD ve TOP, Tae ve Dae ikilisine bayılıyorum yahu. Şarkı muhteşem, uyum harika... Melodi ise su gibi, durgun bir şekilde yol alırken birden hızlanmaya başlıyor ve dinleyenleri bir şelalenin tepesinden aşağıya sürükler gibi heyecanlandırııyor! Daha öncede söylediğim gibi grupta en çok GD ve Tae'ya hastayım hemen ardından da TOP listeye eklendi. Teaserlarda da en çok TOP gözüme çarpmıştı, klibin çok güzel olacağı baştan belliydi ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu. İlk üçlü beklentilerimi fazlasıyla karşıladı ama ben en çok Dae'ye şaşırdım! Sen neymişsin be yavrum, şimdiye kadar bilememişim kıymetini:) Saçları, kostümü ve tabiki de sesi  hepside kusursuzdu. Dae özellikle de bu şarkıyla gruptaki dördüncü gözdem oldu, şimdi bile onun söylediği kısımları dinliyorum çok iyi be...

Sadece Dae değil gruptaki diğer üyelerde ayrı bir deprem etkisi yarattı, bu çocuklar kendini aşmayı cidden iyi biliyorlar. GD'nin kızın saçları ve TOP ile birlikte söylediği kısımlar harikaydı. Ama ben özellikle Dae ve Tae ikilisinin olduğu bölümlere ba-yıl-dım! O kadar sevdim ki Tae'nin saç şeklini bile görmezden geldim:)) TOP'a söyleyecek doğru kelimeyi bile bulamıyorum, varlığı bile yetiyor yakıyor ortalığı. Seungri ise durgun sesiyle  renk katmış ortama, ne yalan söyleyeyim diğerlerine bakmaktan bu yavruma sıra gelmedi ama bu üyeyi de sevme yolunda emin adımlarla ilerliyorum;)


Dinleyin
Dinletin canlar;)

24.06.2012

İç Sesine Kulak Ver (Mim)


Selam canlar, ufak çaplı bir aranın ardından yine koştura koştura bloğa geldim. Aslında pek geldim sayılmaz kısa bir süre için de olsa sınav telaşım hala sürüyor. Ayrıca internette ilgili sorunlarım var kendileriyle anlaşamayınca bütün bağlarımızı koparma kararı aldık:) Gerçi ben işlerimi yoluna koyunca yine açtırıcam ama olsun şimdilik telefondan idare ediyorum;)

Aslında yazılacak çok şey birikti ama gecenin bir yarısı uzun bir yazı yazmayı gözüm kesmedi. Tam bu sırada imdadıma beni mimleyen Tembel Agasshi yetişti. Sağol var ol kardeş bende ne yazsam diye kara kara düşünüyordum:) Gerçi benim için pek bir depresif konusu var bu mimin ama olsun.

''İç sesimi dinliyor muyum?''

Ben her ne kadar sessiz sakin, hanım hanımcık bir kızsam iç sesim de bir ol kadar deli dolu, geveze, akıllı bişey. O yüzden iç sesimle hiç anlaşamayız kısaca birbirimize küsüz, ne konuşuyorum ne de dinliyorum onu. En ufak bir olayda bile iç sesim konu hakkında neden-sonuç ilişkisini kurar, yapmam ve yapmamam gerekenleri söyler durur. Kendimi susmak bilmeyen yapışık bir ikizim varmış gibi hissediyorum yahu. Berbat...

Ha yalnış şeyler mi söylüyor? Hayır aslında doğru olanları haykırıyor ama iç dünyamızla içinde yaşadığımız dünya o kadar farklı ki. Nadiren de olsa bazen iç sesimin isteklerini yerine getirsem de genel olarak gerçek dünyaya uygun olanı yapar diğer istekleri geri çeviririm. Ne kadar çok istesemde iç sesime kulak veremiyorum çünkü onu her dinlediğimde insanların kalbini kırıyorum, çoğu bunu hakediyorya neyse... İç sesim çok uçarı bişey ya bazen onu durdurmakta zorlanıyorum, en olmadık zamanlarda en olmayacak şeyleri isteyebiliyor. Mesela elimde içecek birşey varsa bunu insanların üstüne dökmek istiyor (tabi yalnışlıkla) hele de karşımda gıcık olduğum biri varsa ohoo değmeyin keyfime. Sonracıma büyük bir kütüphaneye gidip kitapların arasına küçük notlar saklamak istiyor, kulağa eğlenceli geliyor ama cık onu dinlemicem. Ankara'ya gidip TBMM'nin önünde olmayan eğitimin olmayan düzeniyle ilgili eylem yapmak istiyor... Eğer iç sesimi dinleseydim şu anda Mısır Piramitleri'nin içinde kaybolmuş  ama yılmadan çıkış kapısını arayan biçare bir arkeolog olurdum. Yada köşe başında insanların portrelerini çizen bir ressam... Ne diyebilirim ki herşey kısmetten ibaret.

Her ne kadar sivri dilli olsa da arada bir iç sese kulak vermek lazım. Zira fırtınadan korumak istediğin insanlar gün geliyor seni kasırganın içine atıyorlar, tek zarar gören sen oluyorsun. O yüzden azcık cazgır olmak lazım;) Hep böyle diyorum ama yine aynı yufka yürekliliği gösteriyorum ya en çok da buna kızıyorum... Her neyse ortaya karışık kuruşuk bir yazı çıktı ama konusu ilginçmiş ben napayım;)

Bu mim bloglarda baya dolaştı galiba, bir süredir yazıları takip edemediğim için kime paslandı yada kimler yaptı bilmiyorum. O yüzden bu yazıyı okuyupta hala bu mimi yapmayan varsa onlara pasladım gitti;)

İç sesim: Hadi yat artık saat kaç oldu!
Kendim: Bari buna karışma be, bırak rahat rahat seni çekiştireyim.
İç sesim: Kızım sabah erken kalkıp ders çalışıcaksın, netlerin düşerse  o zaman görürüm seni hehe
Kendim: Ulan şom ağızlı daha dün mezun oldum dur bi nefes alayım!
İç sesim: Tamam aldın nefesini aha hatta verdin bile hadi kalk...:)

5.06.2012

Yeni Gündem Maddemiz Kürtaj!


Yazıya başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum; ben ne uzmanım ne de siyasetçi zaten gerek de yok, bir Türk vatandaşı olarak konu ile ilgili kendi düşüncelerimi belirticem hepsi o. Doğru yada yanlış bunlar benim düşüncelerim ister katılın ister katılmayın;)

Bu dönemin yeni tartışma konusu da yetkililerce belirlendi; kürtaj ve sezaryen… Ülkemizde maşallah bir konu bolluğudur almış başını gidiyor, bir hadise bitmeden diğerini hemen piyasaya sürüyorlar. Eee millete oyalanacak bir şeyler lazım ki devlette rahat rahat işlerini bitirsin. Hiç merak ediyor musunuz acaba şu anda ülke bu kürtaj meselesiyle çalkalanırken hangi devletle ne anlaşması imzalandı, nereler özelleştirildi, hangi yasa değiştirildi…? Sanırım ben olaylara biraz farklı bir pencereden bakıyorum, asıl konu başlığı kürtaj ama bu konuya gelene kadar bir iki şey netlik kazanmalı! Şu dört yıllık üniversite hayatım da öğrendiğim en bariz nokta; ülkenin gündemi bir anda değiştiriliyorsa ya bir yerde hata yapılmıştır, ya da o konuyla ilgili ciddi kayıplar vardır…
Türkiye yıllarca nüfus gücüne haklı olarak güvenmiş ve bunu dış politikaya da yansıtmıştır. Şöyle ki ülkemizin nüfusu savaş dönemlerinde dahi azalmamış artarak çoğalmıştır. Ama buna paralel olarak nüfus artış hızımızda önemli dalgalanmalar olmuştur. (Şu anda bile AB'ye alınıp-alınmama nedenimiz nüfus faktörü yüzündendir)

Fark ettiyseniz nüfus artış hızı belli bir yere kadar yükselip sonra ani bir düşüşe geçmiş. Bütün bu oran sevgili devletimizin ülkemizin yararına uyguladığı politikaların bir ürünüdür. (1945) İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra azalan nüfus hızla arttırılmış, dengesiz arttırılan nüfusla ekonomiyi dengeleyemeyen hükümet bu seferde dengeleme politikası uygulamıştır. Peki bütün bu ıvır zıvırı neden anlatıyorum? Çünkü bu kürtaj yasası da nüfusu arttırma politikasının bir diğer uygulaması. Ee ülkemizin en büyük övünç kaynağı neydi nüfusumuz! O zaman bu gücü yitirmemek gerekir, zira geçim sıkıntısı ve kırsal kesimlerde makineleşme arttıkça nüfus artış hızı da düşmekte. Evet çok sıkıcı konular ama aynı zamanda önemli mevzular. Herkes kürtaj yapılmalı-yapılmamalı mevzusuna odaklanmış, neden kimse ‘’Ulan bu yasa durduk yere neden çıkarılıyor?’’ diye sormuyor! Nüfus politikaları hakkında bunca şey söyledim peki yanlış olduğunu mu düşünüyorum, hayır. Elbette ki ülkemizin geleceği için doğru olan politikalar izlenmeli ama doğru yöntemlerle. Devlet erkanı çıkıp açıklama yaptı ‘’Cenin de olsa onunda yaşamaya hakkı vardır’’ gibi bir şeyler söylediler. Elbette ki her canlının yaşamaya hakkı vardır ama madem insanların haklarını-sağlığını bu kadar düşünüyorsunuz o zaman neden olayları kürtaj boyutuna gelmeden engellemiyorsunuz? İstisnalardan bahsetmiyorum. Ben devlet erkanından; bilmem yılda kaç kadın kürtaj yaptırmış, bilmem kaç tanesi sezaryenle doğum yapmış gibi konularının istatisliğini değil tecavüz olaylarının ne kadar arttığının ve zanlıların kaçta kaçının cezalandırıldığını bilmek istiyorum. Gerçek oranlarıyla! Hergün bir bakanımız çıkıp ''Yılda şu kadar kadın kürtaj yaptırıyor. Bu bir cinayettir'' diyor ama nedense hiçbiri kadınların kürtaj yaptırma nedenlerine değinmiyor. Hangi kadın durduk yere bıçak altına yatar, bedenini doğratır? Ya da kadınların sağlığından ziyade ''Kadınlar sezaryenla en fazla iki çocuk yapabiliyor'' deniyor. Madem sağlık düşünülüyor neden üçe beşe karışılıyor? Aslında garipsemiyorum bu durumu, dediğim gibi asıl amaç ne hayat kurtarma ne de kadın sağlığı amaç nüfusu çoğaltmak. Bu konulardan sıkıldıysanız en iyisimi siz 3 çocuk yapın kafanız rahat olsun;)

Farkındaysanız kürtaj yapılmalı yapılmamalı muhabbetine hiç girmedim, gerekte yok zaten. Bu gibi gereksiz tartışmalar yerine, para için kürtaj ve sezaryeni ısrarla öneren özel hastaneleri şöyle bir gözden geçirmeniz yeterli. Aslında bu yazıyı yazmıcaktım çünkü cidden çok saçma geliyor bana. Yani bu konunun çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu mecliste tartışılması saçma geliyor. Bu konuda son kararı ancak ve ancak uzmanlar, doktorlar, bebeği karnında dokuz ay taşıyacak olan kadınlar verir. Devletin daha asli görevleri var mesela sokaklarda yaşayan milyonlarca vatandaş ve çocuların bakımı gibi. Devlet baba madem istenmeyen cenine bakabilecek güçte neden her sene onlarca vatandaşımız soğuktan donarak ölüyor... Off neyse konuştukça çok derinlere giriyorum, işin aslını bilen biliyor o yüzden çıkıyorum bu mevzudan.

Şimdi gelelim bu yazıyı yazmamdaki asıl nedene. Bu haberler çıktığından beri ne kürtaja kulak astım ne de nüfus politikalarına, benim asıl sinir olduğum konu tepeden inmecilik! Açıklamayı aynen yazıyorum "Zaten bakanıma söyledim, kürtajla ilgili yasayı hazırlıyoruz ve bu yasayı çıkartacağız" yani istenizde istemesenizde bu yasa çıkacak. Ha doğurursanız ne ala ama ayak diretirseniz cezaları ödemeye hazır olun! Bu sahneler sanki Osmanlı'dan tanıdık geliyor dimi? Oldum olası bana zorla diretilen şeylerden nefret etmişimdir. Mesela küçükken ablamın gelipte ''Yeter artık kapat şu televizyonu, kaç saattir izliyosun!'' demesini hiç bir zaman tınlamadım. Yeri geldi dayakta yedim (elide pek bi ağırdı be) ama yine de dediğini yapmazdım. Ama annem ''Yavrum bu günlük yeter, yazık değil mi gözlerine?'' dediği an benim yelkenler suya inerdi, çok sevdiğim bir dizinin ortasında bile olsam kapatır tıpış tıpış yatağıma giderdim. Bu konuda aynı hesap bir şeylerin insanlara zorla diretilmesi çok kötü be. Bunun huysuzlukla bir alakası yok, bu sadece üslup ve saygı meselesi. Sonuçta bu kürtaj yasasının ana fikrine karşı değilim, kim ister ki bir cana kıymayı yada canının yanmasını. Asıl kızdığım devletin bir şeyleri örtmek için gündemi bu şekilde değiştirmeleri ve kadınları öne sürmesi.

Hem üzerinde çokça konuşulması gerekecek kadar önemli hem de konuşulmaması gerekecek kadar özel bir konu. Acaip... Herneyse aklımda olanları biraz karışık anlattım ama ana fikir anlaşıldıysa ne mutlu. Yasa henüz çıkmadı, kürtaj tam olarak yasaklanacak mı yoksa sadece hafta üzerinde mi oynama yapılacak bilmiyoruz o yüzden şu an için daha fazla bişey söyleyemiyorum. Tek söyleyebileceğim yasa çıkmadan önce ve sonrası için kadın ölüm oranlarına dikkat etmeniz, aradaki uçurum bir hayli derin olacağa benziyor. Bu gidişle çocuğu kurtaralım derken anneden de olucaz gibi... Hadi hayırlısı!

Not: Tablo Türkiye İstatistik Kurumu'ndan alınmıştır.


2.06.2012

Love At Seventh Sight - Yedinci Görüşte Aşk


Bu filmi bloğa ekleyip eklememek konusunda çok kararsız kaldım. Filmi ne sevdim ne de sevmedim, değişik bir yapımdı. Ama en azından romantik-komedi türünden sıkılan için güzel bir seçenek olur diye yazdım gitti. Filmimizin adı  Love At Seventh Sight yani Yedinci Görüşte Aşk... İsmi birazcık acaip dimi;)

Baştan söyleyeyim bu film hakkında ipucu vermeyi düşünmüyorum ve tarihte bir ilki gerçekleştirerek bu sözüme aynen uyucam. Ama şu kadarınıda söyleyeyim; çok fazla beklentiye girmeden izlemeniz gereken, orta halli bir film. Lakin vaktinizi harcadığınıza değicek güzelliktede olduğunu bilin;) Bu arada film 2009 yapımı bir Çin filmi. Çin deyince yüzünüz buruşmasın ortada Mike He gibi bir faktör var, zati ne yalan söyleyeyim filmi izleme nedenim de oydu:)

Konusunu kısaca şöyle özetliyeyim: Ziqi (Mike He) belgeseller için ses kaydı yapan biridir. Bir gün hiç tanımadığı Bai Ye (Xiaolu Li) ismindeki bir kız birlikte seyahate çıkmayı teklif eder. Ziqi ilk başta şaşırmasına rağmen teklifi kabul eder ve günler süren yolculukları başlar. Seyahat ikilinin birbirini tanıması için bir fırsat olmuş ve birbirine aşık olmaya başlamışlardır. Bu arada Ziqi, Bai'nin lösemi olduğunu ve çok az ömrü kaldığını öğrenir. Artık amacı Bai'yi ölürken bile yalnız bırakmamaktır...

Gayet sıradan bir konu dimi? Merak etmeyin bu kadar konuşmama rağmen hala film hakkında hiç bişey söylemedim;) Dediğim gibi eğer romantik-komedi türlerinden sıkıldıysanız farklı bir şeyler izlemek istiyorsanız, çok büyük bir beklenti içine girmeden izleyebileceğiniz güzel bir yapım. En başta sıkılabilirsiniz ama ne kadar sıkılırsanız sıkılın filmi bitirin emi canlar;) Hepinize iyi seyirler...

Not 1: Ben bu kızı yolarım!
Not 2: Vay bee bende bu kadar kısa post yazabiliyor muşum demek:)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...