28.09.2012

Sevilesi Güney Kore Dizileri 1


Bir şeyi yazmaya niyetlendin mi yazıcaksın arkadaş yoksa ömrü billah yazılmıyor. Taslakta bekleyen üç dizi, dört tane film, yetenek avcısı başlığı ve bilimum animeler yazıya dökülmek için hala beni bekliyor. Ve bu gidişle daha uzun zaman beklicekler anlaşılan.

Neyse asıl konuya geleyim, uzakdoğuyla yeni tanışanlar yada az buçuk bilgisi olanların ilk sordukları şey tabiki diziler. Eski bloğumda izlediğim dizilerin listesini yapmış yanlarınada sevme dereceme göre sınıflandırmıştım. Anlaşılan bu listeleme işi baya işe yaramış zira hala soranlar var. Tekrardan dizi listesi en azından şu an için yapamam ama en azından yeni başlayanlar için çok ama çok severek izlediğim dizileri tek bi sayfada paylaşayım dedim. Bunlar bir uzakdoğu seerin kesinlikle izlemesi gereken diziler olarak adlandırıyorum. Şimdi yapıcam ve ilerde yapıcak olduğum listeler tamemiyle kendi zevkime göre oluşturuyorum yani başkasının çok sevdiği bir diziyi ben listeye almamış olabilirim. Ha belki severek izlediğim ama şu an aklıma gelmeyen diziler olduysa da daha sonradan yazıyı güncellerim. Sizinde kesinlikle bu dizi izlenmeli, en sevdiklerim arasında ilk on sırayı zorlar dedikleriniz varsa yorum yapın lütfen bizde sayenizde hatırlamış olalım;)

Çok düşündüm ama diziler arasında kesin bir sıralama yapamadım. Bence her biri farklı özellikleri sayesinde sevildi kimi klişeleri yıktığı için, kimi oyuncluklarıyla göz doldurduğu için, kimisi dramın dibini vurduğu için... O yüzden listeyi karma yapıyorum, hepsini çok çok severek izlediğim için hiçbirini daha alta yazamadım. Ama hemen belirtmek isterim ki ne kadar güzel dizi izlersem izleyeyim Coffee Prince ve Secret Garden 'ın yeri her zaman ayrı olacaktır bende. Hayde başlayalım canlar:

*****

Coffee Prince


Başrollerini Gong Yoo ve Yoon Eun Hye 'nin paylaştığı, 17 bölümlük 2007 yapımı bir romantik komedi dizisi. Dizi aslında erkek olma gibi bir derdi olmadığı halde erkek zannedilen bir kız ve bir erkeğe aşık olduğunu zanneden dünya tatlısı bir patronun öyküsünü konu alıyor.

Bence bu diziyi başyapıt yapan en önemli faktör başrol oyuncularının kimyalarının inanılmaz uyumlu olması ve her ikisininde çok iyi rol yapmalarıdır.  Yoon Eun bu zamana kadar belkide bundan sonrası için en iyi erkek rolü yapan kadın oyuncuydu bence. Ne çok erkeksi ne de çok kadınsıydı yani tam ortasını tutturdu ve bu rolle hiç göze batmadı. Gong Yoo ise enn iyi aşık rolu yapan adam bence! Ulan o bakışlar yok mu...  Ayşş söylettirmeyin beni daha fazla izleyin işte canlar;)

I'm Sorry I Love You


Başrollerini So Ji Sub ve Im Soo Jung 'un paylaştığı, 16 bölümlük 2004 yapımı romantik dram ağırlıklı bir dizi. Küçük yaşta ailesi tarafından terk edilen bir adamın yıllar sonra annesini bulmak için çıktığı yolculukta imkansız aşkı bulmasını konu alıyor. (Vay cümleye bak be eheh)

Hep söylerim bir işin içinde So Ji Sub gibi bir etmen varsa şimdiden mendillerinizi hazırlayın. Adamın ağlak gözleri bütün olayı bitiriyo zaten. Bi de (bence) bu dizi Im Soo Jung'un oyunculuğunu en iyi sergilediği yapımdı. Zira bu kadını başka hiçbir yerde bu dizide olduğu kadar sevmedim.

Secret Garden

Başrollerini Hyun Bin ve Ha Ji Won 'un paylaştığı, 20 bölümlük 2010 yapımı romantik komedi ve fantastik türünde bir dizi. Zengin bir adamla fakir bir kadının bir şekilde ruhlarının yer değişmesi sonucu gelişen komik olayların konu aldığı üzerinde ciddi emek harcanmış bir dizidir.

Yukarıda Yoon Eun için en iyi erkek rolü yapan kadın demiştim ya işte bu dizide de Hyun Bin en iyi kadın rolü yapan adam bence:) Daha doğrusu en iyi çığlık atan ve utanan adam eheh:) Çok sevimli bir diziydi be. Bu diziyle Hyun Bin resmen zirveyi zorladı ve oyunculuğunun hakkını fazlasıyla verdi. Yiğidi öldür hakkını ver demişler Ha Ji Won'a ne kadar uyuz olsamda dizideki güzel oyunculuğunu göz ardı edemem. Mükemmel erkek karakterinin yerle bir edildiği izlenesi, güzel bir diziydi. Ha unutmadan dizide geçen repliklerde ayrı bir güzeldi. 
A Love To Kill

Başrollerinde Bi Rain ve Shin Min Ah 'ın oynadığı, 16 bölümlük 2005 yapımı romantik dram ağırlıklı bir dizi. Abisinin ölümünden eski sevgilisini sorumlu tutan bir adamın intikam almasını konu alan bir dizidir.

Öncelikle belirtmek isterim ki bu dizide başrollerden ziyade abi karakterini canlandıran adamın oyunculuğunu daha çok sevmiştim, adam çok gerçekçi hasta rolü yapıyodu be. Daha öncede söylediğim gibi sahneler ile dizi müziklerinin en uyumlu olduğu dizi bence I Love Kill 'dir. Dizide çalan her bir şarkıyı dinlemenizi öneririm tabiki türkçe sözlerinide okuyarak... İlgili yazı için tık tık.

Sungkyunkwan Scandal


Başrollerini Micky Yoochun, Song Joong-ki, Yoo Ah-in, Park Min-Yeong 'un paylaştığı, 20 bölümlük 2010 yapımı romantik komedi ve tarihi türünde bir dizi. Kadınların yüksek okul okumalarının yasak olduğu zamanlarda erkek kılığına girerek korenin en iyi okullarından birine giden bir kızı başından geçenleri anlatıyor.  
Başrollere dört kişinin adını yazdım zira onlar İç akıtan dörtlü olarak biliniyorlar yani hiç birini diğerinden ayıramam:) Şaka bir yana dizide işlenen aşktan ziyade diğer iki oyuncu yani Song Joong-ki ve Yoo Ah-in oyunculuklarını ayrı bi sevdim, çok iyilerdi be. Zati bu ikili yılın en iyi çifti ödülünü almıştı, evet ikiside erkek olmasına rağmen:)


My Girlfriend is a Gumiho


Başrollerini Lee Seung Ki ve Shin Min Ah 'ın paylaştığı, 16 bölümlük 2010 yapımı romanti komedi ve fantastik türünde bir dizi. Dokuz kuyruklu bir tilkinin insan olmak için giriştiği sevimli bir hikayeyi anlatıyor.

Shin Min Ah'ın en sempatik olduğu diziydi bence, her sahnede yanaklarını sıkmak istedim çok şeker bi karakteri canlandırmıştı. Dizideki diğer karakterlerde ayrı bi olaydı hala, enişte, büyükbaba ve balıkları... eğlenceli, sevimli bir diziydi^^

Protect the Boss

Başrollerinde Ji Sung, Choi Gang Hee ve Kim Jaejeong 'un paylaştığı, 16 bölümlük 2011 yapımı romantik komedi türünde bir dizi. Otuzlu yaşlarda olmasına rağmen bir çocuktan farksız olan sevimli bir patron ve onun sert karakterli sekreterini konu alan bir dizidir.

İtiraf etmeliyim ki diziye başlamamın nedeni Kim Jae Jeong'du ama herkes gibi bende sonradan patrona vuruldum:) Başlarda niye bu kıvırcık saçlı adam başrolde acep diye düşündüm ama daha ilk bölümden oyunculuğuyla kendine hasta etti adam. Yanakları sıkılası aşırı sevimli bir patron, en az onun kadar sevimli bir baba, büyükanne, çatlak ama yakuşuklu kuzen... Malzemesi bol güzel bir dizi;) İlgili yazı için tık tık.

Rooftop Prince


Başrollerini Micky Yoochun ve Han Ji-Min 'in paylaştığı, 20 bölümlük 2012 yapımı romantik komedi ve fantastik tarzda bir dizi. Veliaht prensesin öldürülmesindeki sırrı çözmek için 300 yıl sonrasına gelen prensin ve adamlarının günümüz şartlarına ayak uydurmasını anlatıyor.

Yine bir diziye başlama sebebeim JYJ üyesi. Micky Sungkyunkwan Scandal 'daki odun karakterinden ve acemi oyunculuğundan sonra bu dizide ne kadar geliştiğini gösterdi bize. Hem bir prense yakışır şekilde ağırbaşlı olucaksın hemde çocuk ruhlu! Zıt karekterler ama iki aynı adamda toplanmış, güzeldi vesselam. Bu arada prensin adamları da ayrı bi şekerdi yerim ben sizi aigoo^^ İlgili yazı için tık tık, tık tık.

A Gentleman's Dignity


Başrollerini Jang Dong-Gun (Kim Do-Jin), Kim Ha-Neul (Seo Yi-Soo), Kim Su-Ro (Im Tae-San), Kim Min-Jong (Choi Yoon), Lee Jong-Hyuk (Lee Jung-Rok)'un paylaştığı, 20 bölümlük 2012 yapımı romantik komedi tarzında bir dizi. Kırklı yaşlara gelmiş dört kafadar arkadaşın hikayesini anlatan gerçekçi ama komik hikayesi.

Dizi izlerken çoğu zaman hani deriz ya ''ben olsam bunu derdim, şunu yapardım'' diye işte bu dizide siz neyi düşünürseniz yapıyorlar, bu yüzden gerçekçi diye yazdım. Çoğu acuşşi dizisi diye izlemiyor ama bence çoğu gençlik dizisine on basar;) Lafı gediğine koyan, özellikle dizi başlarının harika olduğu iananılmaz eğlenceli bir dizi.

Queen In Hyun's Man


Başrollerini Ji Hyun Woo ve Yoo In Na 'nın paylaştığı, 16 bölümlük 2012 yapımı romantik komedi ve fantastik türünde bir dizi. On yedinci yüzyılda yaşayan bir alimin ailesinin katillerini ararken bir tılsım sayesinde günümüze gelmesini ve çakma Kraliçe In Hyun ile tanışmasını anlatıyor.

Bu diziyi eklesem mi eklemesem mi diye çok düşündüm ama madem artıları eksilerinden çok eklemek lazım. Herşeyden önemlisi Yoo In Na'nın oynadığı karakter bu zaman kadar gördüğüm en rahat kadın karakterdi. Ve bu rol bu kadın cuk oturmuş. Entirası bol, sevimli bir diziydi vesselam. İlgili yazı için tık tık.

Pasta


Başrollerini Gong Hyo Jin ve Lee Sun Gyun 'un paylaştığı, 20 bölülük 2010 yapımı romantik komedi türünde bir dizi. Mutfağında kadın aşçı çalıştırmak istemeyen bir adam ve yıllardır aşçı olabilmek için uğraşan bir kadını anlatmaktadır.

Bir dönem Yeee Şeppp nidalarıyla gezdiğimiz bu güzelim dizi son anda aklıma geldi. Hemen bir uyarıda bulunayım bu diziyi izleyecekseniz yanınıza bol miktarda yiyecek içiçek stoklayın malum dizi bir mutfakta geçiyor ve cidden nefis makarnalar yapıyolar.

*****
Benim ilk on (bir)'um bu şekilde peki sizinkiler hangileri? Yani bu ilk ona girebilecek kadar güzel olduğunu düşündüğünüz diziler var mı? bunların haricinde severek izlediğim daha bir çok dizi var ama sanki onlar bir alt kademede gibi. Yani yukarıdaki dizileri birinci sayarsam şimdiki yazıcaklarım ikinci sırada diyebilirim.

My Name is Kim Sam Soon
9 End 2 Outs
Hello My Teacher
Greatest Love

Bu dizileri severek izlemişimdir ama bir yerde beni rahatsız eden bir neden vardır yani oyuncuları olabilir yada senaryosu vs. Hiç bişey olmasa bile klasik kore dizisi olduğu için eklemediklerimde var. En basitinden Düşlerimin Prensi çoğu için ilk göz ağrısıdır, ilk izlediğinde vay be dersin ama daha iyilerini ziledikçe çok basit gelmeye başlar. O yüzden sevdiğim halde eklemediğim dizierde var bence bir dizinin çok güzel olması için aradan yıllar geçse bile hala kendini izlettiriyor olması gerekir. İşte bu yüzdendirki Coffee Prince hala bir numarada kalmaya devam edicek...

Not 1: Bütün ayak diretmelerime rağmen şu sıralar Bridal Mask (Gaksital)'ı izliyorum, çok fazla aksiyon dizilerini sevmeme rağmen beni bile bu denli bağladıysa bu dizide iş var demektir. Diziyi hala bitirmediğim için herhangi bir sıraya koyamıyorum, ne kadar iyi henüz onuda bilmiyorum ama finali yapar yapmaz tabi çok iyi olduğunu düşünürsem onuda listeye eklicim.

Not 2: Bu yazının birde Japon versiyonu gelicek inşallah...

Puff bitti sonunda artık diyeceğim birşey kaldıysada demiyorum çok yoruldum gari.
Şimdlik sağlıcakla kalın canlar
Bassa;)

Güncelleme:
Evet canlar Gaksital'i izledim ve cidden bu listeye girmeyi sonuna kadar hak eden bir dizi. Her bölümünü büyük merakla izlediğim sürükleyici ve üzerinde ciddi emek harcanmış bir yapım;)

Ayrıca çok severek izlediğim bir diğer yapım da Answer to 1997 dizisi oldu. Eskilere atıf yapan çok sevimli bir gençlik dizisi. İzlemeye değer.


~~Serinin ikinci yazısı: Sevilesi Güney Kore Dizileri 2~~

21.09.2012

As One - Tek Yürek


Yine Kore'nin spor tarihine ışık tutan bir filmden bahsedicem. Dikkat ettiyseniz sadece Kore dedim çünkü bu film ülkenin kuzey-güney diye ayrılmasının hemen ardından spor için birleşmelerini anlatıyor. Öyle aman aman güzel bir film değil ama en azından izlemeye değer, sıcak bir yapım. Sizde benim gibi milli içerikli şeyleri seviyosanız bu filmide seversiniz. Daha önce Güney Kore'nin ilk Kayakla Atlama Takımı hakkında çekilmiş filmden burdaki yazımda bahsetmiştim, bu filmde aşağı yukarı aynı düzeyde.


Filmin konusundan bahsedersek; Ülkenin bölünmesinden sonra 1991 yılında Dünya Pinpon Şampiyonası'na Kore Masa Tenisi Takımı (tek ülke) olarak katılmasını konu almıştır. Yani film iki ülkenin geçmiş tarihine, gerçek olaylara dayanmaktadır.

Resimlerden de anlaşılacağı üzere başrolde Ha Ji Won var. Bu kadına her ne kadar uyuz olsamda oyunculuğuna diyecek bişey bulamıyorum. Gerçekten kadın üstlendiği her rolün hakkını fazlasıyla veriyor. Mesela bu filmdeki rolü için haftalarca tenis eğitimi almış, en az orta düzey bir oyuncunun seviyesine yükselmiş. Böyle filmleri izledikçe Güney Kore'ye bir kez daha hayran oluyorum yahu. Biz ki tarihimizle övünür dururuz ama bi tanemizde çıkıp adam akıllı film çekmez (istisnaları es geçiyorum) Çekilenlerde de tarihimizden öyle bir bahsedilir ki yani bir gavur (tabir edecek daha uygun bir söz bulamadım ya la) çekse ancak bu kadar kötüleyebilir bizi o derece... Adamlar elli senelik tarihlerinden hayali kahramanlar üretirken biz olanları yok etmeye çalışıyoruz. Bu mantığı anlamıyorum kardeşim! Neyse işte sadece devletle ilgili değil sporla ilgili de hiç bir filmimiz yok. Varsa söyleyin hayrınıza da izleyelim cidden. Yani iş Londra'ya bilmem kaç sporcuyla gittik diye havalara girmekle olmuyor. Güreş, cirit, basketbol, futbol, tenis, kayak... Ula nerdeyse her spor dalında yetenekli takımlarımız var ama onları sadece müsabakalarda hatırlıyoruz. Bu adalar nasıl-hangi şartlarda çalıştı kimse bilmiyor. Geçenlerde haberlerde izlemiştim milli yüzme takımımız antreman yapabilmek için yazlık villaların havuzlarını kiralıyorlar. Yahu adamların yüzmek için bir havuzları bile yok! Sonra da bunlar niye madalya getiremiyorlar, hasbinallah...

Neyse canlar filme dönecek olursam izlenebilir kıvamda sıcak bir film. Bazı sahnelerde yok yok çoğu sahnede abartmayın be desemde gözümden bir damla yaş süzülmedi değil;) Hepinize iyi seyirler...

19.09.2012

Faili Meçhul...!


Faili Meçhul cümlesini duyunca insan kendini kötü hissediyor değil mi? Sonuçta biz bu zamana kadar hep faili meçhul olan şeylerden zarar gördük. Faili meçhul cinayetler, faili meçhul olaylar... Yaklaşık bir sene önce keşfettiğim basit ama sevimli bir fikir vardı; Faili Meçhul Kıyak! (Biz kısaca FMK diyelim) Çıkış noktası iyilik yap iyilik bul basit ama sevimli bir hareketti. Bugün yine aklıma geldi bakayım kim neler yapmış dedim cidden çok hoş fikirler ortaya çıkmış, insan yazıları okurken bile mutlu oluyor be.

Şimdi canlar daha önce rastladınız mı bilmiyorum ama ben yinede kısaca bu FMK den bahsedeyim. Bir arkadaş düşünmüş taşınmış daha doğrusu bi filmden ilham alarak fikir üretmiş. İyiliklerin bile artık karşılık beklenerek yapılır olduğu günümüzde yapanı belli olmayan iyilikler yapalım demiş. Hani atalarımız der ya bir elin verdiğini öbür elin görmesin aynen o hesap. Ee günümüz insanı malum şartlar yüzünden paronayak olmuş, bu yaşımıza kadar da aman kızım başkasının verdiğini yeme modunda büyütülmüşüz anlamayız biz kıyaktan falan. İşte bu karışıklığı önlemek için de sağda ördüğünüz küçük kartları hazırlamış. İyilik yapan insancık artık ne iyilik yapıcaksa üstüne bu kartı iliştirip bırakıcak, maksat kimliğini ele vermeden insanların yüzünü güldürebilmek. Fikir hakkında daha fazla bilgi almak için sizi hemen buraya alayım. Bi de bu olay vakti zamanında Beyaz Show'a konu olmuştu izleyenler hatırlar, izlemeyenleri de buraya alayım. Ben arkadaşın yazdığı fikirleri hemen buraya kopyalıp kaldığım yerden devam edeyim:
  • Köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. Gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.
  • Yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)
  • Uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. Kartı mezara bırakıyoruz. Oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.
  • Karta ataçlanmış 10 TL’lik bir banknotu yolda düşürmek.
  • Birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. Sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.
  • Haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.
  • Vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
  • Sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)
  • Apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.
  • Görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [Bunu Amelie filminde gördüm!] Kartı o kişinin cebine atıyoruz. Belki bir yakını bulup okur sonradan ona.
  • Desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)
  • Otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
  • Bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.

Şimdi gelelim benim yorumlarıma, öncelikle belirtmek isterim ki fikir gayet masumane. Evet belki tam olarak bir iyilik hareketi değil yani çıkış noktası olarak güzel ama iyiliğe ihtiyacı olanlardan ziyade rastgele birisine jest yapıyosun. Mesela günlerdir açlıktan kıvranan birinin evine poşet dolusu yiyecek götürmekle yukarıdaki iyilikleri yapmanın arasında dağlar kadar fark var. Lakin fikrin ana amacıda öyle büyük iyilikler yapmak değil zaten küçük ama gülümseten şeyler yapmak. Hem karşısındakini hemde kendini mutlu etmek. Kaldı ki daha kapı komşusunu tanımayan, bütün gün somurtarak gezen, otobüse bindiğinde sanki kanlısını görmüş gibi bir yüz ifadesi takınan kısaca teknolojik anlamda gelişen ama insanlık anlamında gerileyen bir toplumda böyle iyilik yapmak ve karşındakini gülümsetebilmek paha biçilmez. Ya bide şu aklımda takıldı biz iyilik yapmak için böyle fikirlere ihtiyaç duyan bir toplum haline mi geldik? Vay anam vay...

Canlar iyilik yapmak için durup uzun uzun kafa yormaya gerek yok o an içinizden geçeni yapın, çevrenizdekiler size deli gözüyle baksa bile. Mesela minibüse binerken yüksek sesle güneydın mı demek geçiyor içinizden deyin! Eve gelirken bakkala uğrayıp bakkal amcaya hal hatır sorun sonrada dört-beş tane şeker alın, bunu sokakta oynayan çocuklara dağıtın. Çocuklar için o şekerler dünyalara bedel olur. Ya da ne bileyim yaşlı bir teyzenin pazar torbalarını alıp evine kadar taşıyın. Eğer yakınlarınızda öğrenci evi varsa bir tencere yemek yapın çat kapı götürüp verin. (kendimden biliyorum o anlarda dünyanın en mutlu insanları olurduk heheh)... Bu fikirler daha uzar gider yeterki yapmak isteyelim;)

Bunları yazınca eskiler aklıma geldi ne zaman bilmiyorum ama bir zamanlar çeşmelerin başına para keseleri konurmuş durumu iyi olanlar üç beş kuruş atıp bırakıp gidermiş, ihtiyacı olanda gelir ihtiyacı (!) kadarını alır gerisini bırakır gidermiş. Osmanlı zamanında da fırınlara torba asılırmış gelen müşteri iki ekmek parası öder bir ekmek alırmış diğer parayı torbaya atar gidermiş, yoksul vatandaş da gelir torbadan bir ekmek deyip para ödemeden ekmeğini alıp gidermiş. Aynı şey kahvehanelerde de varmış... Düşününce ne incelik bee! İyilik yapanda iyilik bulanda hep ölçülü davranmış, hiçbir olay suistimal edilmemiş.


Geç kalmış bir yazıyı geçte olsa yazdım rahatladım.
Neyse canlar iyiliğiniz daim olsun.
 Sağlıcakla kalın...

10.09.2012

My Name Is Khan - Benim Adım Khan ve Ben Terörist Değilim

''Benim adım Khan ve ben terörist değilim''


Uzun zamandır ismini duyduğum ama bir türlü izleyemedim film My Name Is Khan... Evet yine ben ve hakkında çok konuşulan filmleri izleyememe sendromum. Neyse sonunda bende izleme şerefine nail oldum. Anlatılanlar kadar çok etkilenmedim filmden ama hafife alınmayacak kadar da yavan olmadığını söylemeliyim. En başta konusu itibariyle çok ilgi çekici ve başrol oyuncusunun otistik bir adamı canlandırması çok başarılıydı.

Filmin konusunu kısaca anlatıp yorumlara geçeyim:  Rizvan Khan annesinin çabalarıyla büyütülmüş bir otizm hastasıdır. Annesi ölünce Amerika'daki kardeşinin yanına gider. Kardeşi sayesinde kozmetik ürünleri satmaya başlayan Khan, Mandira'yla tanışır ve aşık olur. Hindu olan Mandira aynı zamanda dul ve bir çocuk sahibidir ama herşeye rağmen bu iki çift evlenirler. Ülkede 11 Eylül saldırılarından sonra müslümanlara karşı olumsuz bir tavır takınılır. Mandira'nın oğluda aynı nedenden dolayı öldürülür. Bu olaylan sonra ikilinin hayatı kabusa döner Mandira Rizvan'ı terkeder. Rizvan'ın eve tekrar dönebilmesinin tek şartı ise ABD başkanına gidip kendisinin terörist olmadığını söylemesidir...

Karışıkmı anlattım bilmiyorum ama olabildiğince kısa kesmeye çalıştım. Asında bakarsanız filme başlamadan önce konusunu falan hiç okumadım. Bu filmi izlememin iki nedeni var birincisi ''Benim adım Khan ve ben terörist değilim'' sözü oldu. Öncelikle bilmeniz gereken Khan soyadının Hindistan da sadece müslümanlara verildiği. Yani ''Ben müslümanım ama terörist değilim'' demek istiyor ve bu ifade özelliklede o dönem için çok dikkat çekici. Diğer bir neden ise filmin iki yapımcısından biri olan Shahrukh Khan 'ın şu ifadesidir "Film, kabiliyetsiz(hasta) bir adamın sakatlığa, güçsüzlüğe karşı yaptığı savaşını anlatmıyor. Hasta adamın, tüm dünyada olan terör, savaş, nefref ve düşmanlığa karşı yaptığı savaşı anlatıyor. My Name is Khan filmi aynı zamanda Islam'ı da ele alıyor. Islam'ı ve dünyanın Islam'a bakış açısını ele alıyor. Fakat taraf tutmadık. Biz sadece iyi insanların ve kötü insanların var olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Kötü Hindular, iyi Hindular, kötü Hristiyanlar, iyi Hristiyanlar olmaz. Ya iyi bir insanızdır, ya da kötü bir insanızdır. Din kriter değildir, insanlık kriterdir.'' bu söz üstüne daha ne denebilir ki!


Film 11 Eylül saldırısından sonra yaşananları otistik bir adamın gözleriyle anlatmış, sırf bunun için bile izlenir. Düşünsenize annesi ona yıllardır "Dünyada sadece iki tür insan vardır. İyi insanlar ve kötü insanlar. İnsanlar arasında ki tek fark budur." diyor ama rizvan kendini insanları dinlerine göre ayıran bir dünyada buluyor. Hastalığından (!) dolayı bu ayrıma bir anlam veremediği için bütün zorluklara rağmen kendi bildiğini yapıyor. Kısaca batının İslam'a karşı olan önyargılarını sorgulayan izlenesi bir film.

Bu arada filmdeki en sevdiğim şarkıyıda hemen paylaşayım. Rizvan'ın kızı ilk gördüğünde çalan şarkıydı aylardır dinliyorum hala bıkmadım pek bi sevdim be. Tere Naina...


Kaliteli ve güzel bir yapım izlemek istiyorsanız kaçırmayın derim;)
Sağlıcakla kalın...

8.09.2012

Geçmişe Dair (Mim)


Rahatlığımın son günlerini yaşarken bir kaç mim yazısını da aradan çıkarayım dedim. Sevgili Harmony nerdeyse bir ay önce beni burdaki yazısında mim'lemişti. Bu mimi çok daha önce yazmak isterdim ama bir türlü kısmet olmadı, hep bir aksilik çıkıp durdu. Neyse bunada şükür deyip başlıyorum.

Mim'in konusu ''Hatırladığımız en eski anılarımız.'' Ben ki daha dün akşam ne yemek yediğini unutan biriyimdir, birde benden çocukluğuma inmemi bekliyorlar. Piiii:) Cidden bazen unutkanlığım öyle hat safhalara ulaşıyor ki ''ulan beynimde bir sorun mu var yoksa'' diye az kafa patlatmıyorum. Bazen ciddi ciddi doktora gitmeyi düşünüyorum. Ama sonra arkadaşım bütün o dizileri-filmleri nasıl aklımda tutabildiğimi sorunca birde kimsenin dikkatini çekmeyecek saçma sapan ayrıntıları hatırladığımı düşününce bir nebze rahatlıyorum:) Ula bu arada yarım saattir düşünüyorum ama ancak ilkokul yıllarıma kadar inebildim hadi hayırısı...

Aile fertlerinden aldığım duyumlara göre dünyaya gelmem bile olaylı olmuş. (Dikkatinizi çekerim sıfır yaşımdan başlıyorum:D) Ben dünyaya gelmemek için inat edince hastanenin yolunu tutmuşlar. Kışın kıyametin ortasında taksi iki ileri bir geri gidip durmuş. Bu sırada bir anlık dikkatsizlik yüzünden trafik kazası olmuş. Evet biz hala taksinin içindeyken:( Araba haşat olmuş ama Allah dan bizimkilere bişi olmamış hafif sıyrıklarla atlatmışlar olayı. Ama annem çok korkmuş be, bu arada ben hala inat ediyorum dünyaya gelmemek için o korkmaya karşı bile doğmamışım hi hih:) Bebekliğime dair anlatılan tek anı bu kazadır, zati bu da unutulacak gibi değil ondan yani. Yoksa gayet sakin bir bebeklik geçirmişim benim olayım asıl beş yaşından sonra başlıyo...

Benim hatırladığım ilk şey kol kırılma mevzusudur. Beş yaşımdan tutunda on yaşıma kadar düzenli olarak sol el bileğimi kırıp durdum. Hani cam çocuklar olurya dokunsan kırılacak bir hastalığa sahipler bendekide bunun gibi bişey. Merdivenin birinci basamağından düşerim çat sol bileğim kırık. Hafif bir süratle ağaca toslarım yine sol bileğim kırık. Hayır anlamadığım şey neden sadece sol bileğimin kırıldığı?

Şimdi düşününce ben cidden çok yaramaz bir çocukmuşum be! Tek çocuk olmama rağmen kalabalık bir ailede büyüdüğüm için bunun eksikliğini pek yaşamadım. Bir tanesi benden bir yaş büyük diğeride yaşıtım olan kuzenlerimle bir olur ortalığı birbirine katardık. Mesela komşumuzun pısırık bir köpeği vardı. Kangal'ın o yaşıma kadar havladığını bile duymamışımdır o derece üşencek- halsiz bişeydi. Zati Kangal cinsi köpekler kırma (saf ırktan gelmeyen-melez) olursa belli bir yaştan sonra çöküyorlardı. Neyse işte bizde canımız sıkıldıkça bu köpekcikle (böyle dediğime bakmayın la hayvan boyumuzu aşıyordu) oynamaya giderdik. Hayvanda bizim şebekliklerimizden sıkılınca adabıyla kalkar giderdi yanımızdan. Bu şahane fikir(!) kimden çıktı hala hatırlamıyorum ama biz yine beş kişi toplandık yerde yatan köpeğin etrafında el ele tutuştuk dönüp duruyoz. Her dönüşümüzde de birkişi köpeğin kuyruğuna basıp geçiyor... Bir oldu iki oldu köpekte tık yok, hiç istifini bozmuyor. Eee bizde rahatız tabi nasıl olsa köpek ayağa kalkmaya bile eriniyor. Yanlış hatırlamıyorsam altıncı dönmemizden sonra bir çığlık koptu. O çığlıkla bizim evde hazır olda bekleme kısmına kadarki o arada geçen zamanda neler oldu hatırlamıyorum. Düşünün yani o kadar korkmuşum. Neyse kendime bir geldim benim büyük kuzen kanlar içinde yatıyor, annemler kızın başında pervane olmuşlar. Meğersem bizim pısırık köpek en sonunda sinirlenip kuzenin karnına üç dişini birden geçirmiş O_o Benle sağlam kuzenim odanın diğer köşesinde sesimizi çıkarmadan ayakta bekliyoruz, o an yüzüme bir tokat şırrak diye indi. Sağıma dönünce babannemin bişeyler söylediğini farkettim ama ne dediğini korkudan duymuyorum, gerçi o an için ne derse haklıydı. Neyse zati o tokattan sonrasını hatırlamıyorum, eminim yanımdaki kuzenimde hatırlamıyordur:))


Son olarak traktör maceramı anlatayım, olay anlaşılacağı üzere köyde geçiyor. Efenim bu sefer başı ben çekiyorum, kuzenimin aklını nasıl çeldiğimi falan çok net hatırlıyorum. Amcam traktörle biraz uzaktaki samanları doldurup ambara getiriyor. Ee bizimkide çocuk aklı işte illa tutturduk bizde traktöre binelim gidip gelelim diye. Halbuki samanlarda iki adımlık yerde oraya gitsen nolur gitmesen nolur. Amcam da düşeriz diye ayak diretti bindirmedi bizi. Bende vay efendim sen misin bizi bindirmeyen deyip amcamın mola verdiği bir ara kimseciklere görünmede traktörün arkasına bindik (römork) iyice yere kapandık ki kimse görmesin bizi. Cidden de farketmediler, amcam çalıştırdı motoru gidiyoz. Bu arada annemgil bizi ortada görmeyince çakmışlar mevzuyu ama geçmiş ola:) Biraz evden uzaklaşınca bizde tünediğimiz yerden yavaşça doğrulduk, sonra römorkün arka kısmına doğru gittik. Görseniz nasıl mutluyuz, bir taraftan amcama çaktırmadan alkışlıyoruz birbirimizi bir taraftan da artistlik yapıyoruz. Ben içimden ''ulan hani bu meret tehlikeliydi, o kadar yavaş ki yürüsem ben bile daha hızlı giderim'' diye geçiriyorum. Son bir hamleyle ikimizde ayağa kalktık tabi ellerimiz boşlukta, o kadar kendimizden eminiz ki bir yerlere tutmaya bile gerek duymuyoruz. Tam bu arada amcam ani bir vites değiştirmesin mi! Bende kuzenimde havada süzüldük resmen, inişimizde pek bi afilliydi. Ben kafa üstü kuzenim iki ayağının üstüne... Tam bu saniyede düşündüğüm iki şey vardı birincisi '' O kadar topraklı yoldan geldik vites değiştirmedin de çakıllı yola girince mi aklına geldi amca alıcan olsun'' ikincisi de '' Ula ben kafa üstü düştümde bu kız nasıl iki ayağının üstüne düştü bee! Vayy şanslı kereta'' Bu arada benim başımdan aşağıya ılık kanlar akıyo ama şuçluyuzya ikimizden de çıt çıkmıyo. Normalde olsa küçük bir kesikte evi inletirim ama yok istesemde sesim çıkmıyo kısılmış sanki. O kan deryası içinde uzaklardan hayal meyal annemgili görüyorum kuzenim yanımda korkudan ağlamaya başladı ama ben rahatım nasıl olsa bendeki kanı görünce bişey yapmazlar. Tabi iyileşene kadar:)

Vaybe düşündüğümden çok daha fazlasını hatırladım. Çocukluğum güzeldi benim be, en azından deli-doluydum kim ne der derdine düşmeden aklıma koyduğumu yapardım. Ben büyüdükçe deli cesaretimde bir o kadar küçüldü... Neyse, bu mim bayadır etrafta dolanıyor sanırım kimlere gitti tam takip edemedim, aman be ya daha önce gitmişse de es geçersiniz canlar;) Azcıkta siz kafa yorun geçmişinize Winpohu, Agasshi,  Madam PatapuffPofuduk Dünyam kolay gelsin canlar...

7.09.2012

G-Dragon – That XX


Yine bir BigBang yazısıyla karşınızdayım. Üç yılın ardından G-Dragon öyle şeker bir şarkıyla dönüş yaptı ki bloğa yazmadan edemedim. Günlerdir GD'nin Than XX şarkısını başa sarıp duruyorum, ben bu şarkıyı çok sevdim be...

Bilindiği üzere GD bu şarkıdan önce One Of A Kind şarkısını piyasaya sürmüştü ama ne yalan söyleyeyim bir türlü sevemedim o şarkıyı. Bazı şarkılar ilk duyduğumuzda kulağımıza kötü gelir ama zaman geçtikçe sevmeye başlarız hani belki bu şarkıda da aynı şey olur diye bekledim. Ama yok ya cidden sevmedim... Sanki bir şeyler eksik olmuş, sadece söylenmek için sölenmiş gibi duygusuz bir şarkı olmuş.


That XX! İşte bu şarkı bütün hayal kırıklığımı yerle bir etti. Evet GD'nin hareketli şarkılarını seviyorum ama galiba slow şarkılarını da ayrı bi seviyorum. Sesini doyasıya dinleme fırsatı sağlıyor bize, aralarada her zamanki gibi rap kısımlarını da serpiştirdi mi yemede yanında yat:))


Elimden gelse klipten bir sürü gif ve resim almak isterdim, o kadar güzel sahneler var ki. İlk izlediğimde sadece GD'ye odaklandığım için ancak ayrıntıları algılayabiliyorum. Yinede hala aklım GD'nin dövmelerinde:) Yine bize dövme şovu yapmış, ha bundan şikayetçimiyim katiyen hayır! GD bir önceki klibine nazaran burda oldukça cool pozlar vermiş, işte senden beklediğim davranışlar canım benim;) Klipte iki kişiyi birden canlandırıyor  hem sevdiği kız tarafından acı çeken terkedilmiş bir adamı hemde kızın gerçekte sevdiği adamı. O yüzden bazı sahnede küçük emrah gözleriyle bakarken bir sonraki sahnede şeytan gözleriyle kesiyo kızı. Her türlü halin makbulüm ya neyse...


Bu arada klipte oynayan kız yanlış hatırlamıyorsam on yedi yaşlarında falan ama Allah için çok tatlı. Her ne kadar klip boyunca kendilerine sinir olsamda saçlarına bayıldığımı söylemeden edemicim. Saç boyasından nefret ederim ama kızın sadece saçının arka kısmına attırdığı sarı kısımlar çok hoş görünüyor.


Bu kiliple birlikte bir kez daha ne kadar tezat biri olduğumu anladım. Bir çok kişi şarkıdaki biip seslerine kafayı takmış, sırf bu yüzden şarkıyı sevmeyenler var. Bense aksine bayıldım, bence farklı olmuş ve şarkıyada yakışmış. Ha olmasada olurmuş tabi, adam şarkıya hareket katsın diye eklenmiş bence. Çünkü şarkının sözlerine baktığımızda öyle biiplenecek bir kısım yok aslında. Biip'li yerlerde ise sadece piç kelimesi geçiyor. Şarkının biip eklenmemiş versiyonunu da burdan dinleyebilirsiniz.


Neyse işte ben That XX şarkısını her bir ayrıntısıyla sevdim canlar
sizde dinleyin
dinlettirin;)

3.09.2012

Güncelleme


Herkese merhaba!
Biraz daha gelmesem blog örümcek bağlayacakmış, resmen bir aydır yazı yazmamışım. Aslında bir ara yazmıştım ama sadece yayınlamadım, hani şu şehit haberlerinin çoğaldığı zaman. Gerçi haberlerin kesildiği zaman var mı ki... Neyse işte o sıralar kısa çaplı bir depresyona girdim oturdum bilgisayarın başına iki sayfaya yakın yazı yazdım. Suriye'den başladım terörden çıktım tabir-i caizse açtım ağzımı yumdum gözümü. Üslubun biraz ağır oldu (gerçi yaşanan olaylara bakarsak bana göre gayet masumane) o yüzden yayınlamıyorum...

Uzun zamandır bloğun şeklini şemalini değiştirmek istiyorum hazır elim değmişken yapayım dedim ama yüzlerce tema içinden kendime uygun bir tane bile bulamadım:) Yok abi yok işte, eli yüzü düzgün olanlar da ya bloğa uygulanamıyor yada üstünde ayarlama yapılamıyor. Yine ne varsa insanın kendinde var arkadaş. Eli mahkum oturdum kendim yaptım biraz acemice oldu ama oldun hiç yoktan iyidir. Eskisini o kadar çok kullandım ki artık bloğa girmeyi canım istemiyordu:) Arada değişiklik yapmak lazım dimi ama... Bu arada blogda yapmamı istediğiniz değişiklik var mı? Yada gözünüde hoş görünmeyen bir ayrıntı? Ben şimdilik kaba taslak ayarlamalarını yaptım ama eğer eklememi istediğiniz bişiler varsa yapmaya çalışırım. Biraz karma bir yazı oldu yapcak bişi yok, hazır gelmişken aklıma gelenleri söyleyivereyim:) Yazılmayı bekleyen iki mim dört tanede konu var taslakta inşallah hepsini bu ay içinde halledicem. Zira bu aydan sonra dersane maratonuna giricem (piiii:( ) inşallah bu sene son ders çalışma yılım olucak yani öyle olmasını umut ediyorum.

Bu gidişle yazısını yazamıcam o yüzden buraya not düşeyim A Gentleman's Dignity adlı diziyi izlemeyen varsa hemen izlesin. Bilgisayarla küsmeden önce izlediğim son diziydi, finalini kaç aydır yapamadım ama olsun. Kırklı yaşlarda dört erkeğin hayatını anlatan çok eğlenceli süper bir dizi.
Şimdilik bana müsade
sağlıcakla kalın canlar...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...