11.12.2012

Bütün Mesele İnsan Kalabilmek!



Haberleri açıyorum, sanki dünyanın en normal olayı yaşanıyormuş gibi spiker sakin bir ses tonuyla ''Genç kadın kocası tarafından sokak ortasında dövüldü'' diye haber aktarıyor. Başka bir kanalda üç adam(!) ön tarafa kurulmuşlar kadını ise kamyonetteki kağıtlar düşmesin diye en tepeye oturtmuşlar. Adama soruyorlar ''Eşiniz yukarıdan düşmez mi?'' diye adam da gayet gururlu bir edayla ''Düşşün yenisini alırım!'' diyor. O kadar garip duygular içerisindeyim ki küfür etmek bile içimden gelmiyor. Kapatıp televizyonu gazeteye göz atıyorum ''Yine bir kadın boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü'' diye küçük bir köşe ayırmışlar çünkü asıl büyük haber milletvekilinin kocasından dayak yediğinin açığa çıkması. Okumaya devam ediyorum belki bir kadının dayak yemesi sıradan olabilir ama bir milletin vekilinin dayak yemesine belki tepki gösterirler diyorum. Ama yok! Olay hemen kapatılıyor... Canım fena halde sıkılıyor biraz içim açıksın diye salonda oturan misafirlerin yanına gidiyorum bir adana muhabbetidir gidiyor, tabi meraklı insanlarız hemen ''nolmuş?'' diye atlıyorum. Olay aynen şöyle; iki sene evvel 3 ÇOCUK  bayram şekeri toplamak için evden çıkmışlar ve dokuz ay boyunca hiç haber alınamamış. İşin aslı bir şekilde ortaya çıkmış, apartmana yeni taşınan bir adam(!!!) bayram şekeri verme bahanesiyle iki kız bir erkek çocuğunu içeri almış ve günlerce belkide haftalarca alı koymuş. Aslında hep duyduğum şeyler ama yinede kalbim sıkıştı içimden ağlamak geldi. Ya aklım almıyor nasıl bir mantıktır, nasıl bir vicdansızlıktır ya nasıl nasıl!

Biliyorsunuz ki AB bizi kanatları altına almamak için önümüze bir sürü engel yığdı. Onların en çetrefillilerinden biride Kadın Hakları daha doğrusu ülkede kadınlara yapılan muameleler. Böyle haberleri izledikçe inanın AB'ye hak veriyorum. Ulan sokak ortasından tavuk keser gibi bir canı alıyorlar, sonrada halk ayaklanmasın diye(kim ayaklanacaksa) sembolik bir ceza verip salıyorlar şerefsizleri. Çünkü ülkemizde eziyette görse, öldürülsede, tecavüzede uğrasa kadın bir şekilde haksızdır. Hiç bişey yapmadıysa bile kuyruk sallamıştır. Lan insan bozmaları hadi bir ihtimal kadın kuyruk salladı (ki hangi kadın böyle bir şeyi ister) 5 yaşındaki çocuk hatta 3 yaşındaki bebekte mi kuyruk salladı!!!

Biraz önce anayasa çalıştım tam da 2004 Anayasa Değişikliği - İdamın Kaldırılması'na geldim. İnsan düşünmeden edemiyor be ''İdam kaldırıldı da iyi oldu mu?'' hiçbir zaman hatta şimdi bile Allah'ın verdiği bir canı hangi sebeple olursa olsun başka bir kulun almasını doğru bulmuyorum. Ama böyle insan bozmalarını görünce acaba diyorum...

Bildiğiniz üzere bütçe yılı başladı milletvekillerimiz harıl harıl çalışıyor. Bir tanesi kürsüden bir küfür atıyor salondakiler boş durur mu hemen karşı atağa geçiyorlar. Biri bir ara sandalyesine davranıyor tam atıcakken meclis başkanı araya giriyor. Sonra diğeri hızını alamıyor bir tokat patlatıyor en yakınındakine. Ohh nasıl olsa bir cezası falan yok vuran vurana... Valla bazen TBMM'nin en baba aksiyon filmlerinden bile daha heyecanlı olduğunu düşünüyorum. Neyse efendim onlar mecliste anaokul çocuklarının bile yapmayacağı davranışları sergileye dursun ülkemizde onlarca kadın ölüyor ve yüzlercesi... Milletvekilinin biri çıkıyor bilmemne hayvanlarını koruma taslağı hazırlıyor, hiç kusura bakmayın ama bu ülkede kadınları ve çocukları hayvanlar kadar bile sevmiyoruz.

Cem Garipoğlu bir açıklama yapmış, efenim kendileri 34 yaşında tahliye olunca Çin'de Hukuk okuyacakmış. Çünkü 18 yaşındaki Münevver'i başından keserek öldürdükten sonra mahkemenin 24 yıl ceza vermiş olmasına çok içerlemiş. Verilen cezanın adaletsiz olduğunu falan söylemiş. Kesinlikle katılıyorum! Sen git bir insanı ağaç budarmış gibi testereyle parçalara ayır sonrada hiç birşey olmamış gibi olayı örtbas et sonrada 24 yıl ceza versinler. Kesinlikle çok adaletsiz ben olsaydım müebbet verirdim! Bu şiddet ve taciz olayları öyle yada böyle azaltılmalı bunun en kestirme yollarından biri cezaları caydırıcı hale getirmek. Ülkemizde öyle zamanlar oluyor ki park cezalarına ödediğimiz mebla suç işleyeninkinden bile fazla olabiliyor. Benim nazarında tecavüz inanın adam öldürmekten bile daha berbat bir durum. Elimde olsa en büyük cezayı bu idam bile olsa onlara verirdim. Ne demektir ya sen bir insanın hayatını almaktan bile beter ediyosun. O kadar hassas bir konu ki şu anda cümlelerimi yazıp siliyorum. Buraya uygun doğru cümleyi bulamıyorum...

Farkında mısınız son yıllarda kadına şiddet baya arttı. Hatta öyle bir hal aldı ki polis korumasındaki kadını bile mahellesinde öldürdüler. Bu demek oluyor ki iş cezaları makul bir hale getirmekle de yetmiyor bunları doğru bir şekilde uygulamakta lazım. 13 yaşındaki bir çocuğu ''26 kişiyle kendi rızasıyla olmuş'' diyerek o şerefsizleri aklayanlar inanın onlarda bile daha aşağılık. Eğer gelişmiş medeniyetler seviyesindeki medeniyetten anladığımız buysa ben böyle medeniyetin..............

Bir de ülkemizin acı bir gerçeği vardır ''Elalem ne der!'' ula kim bu elalem bir bulsam varya Allah yarattı demicem. Her olayda her konuda bu elalem devreye girer, sen istemesen bile girer. Heleki tecavüz gibi bir olay varsa ohooo. Sırf namuslarını temizlemek için (çünkü sadece kadın kirlenmiştir, şerefsizlerin hiçbir suçu yoktur onlar sütten çıkmış ak kaşıktırlar) gider kadını öldürürler yada kadını sokağa atarlar. Hiçbirini yapamasalar bile tecavüzcüsüyle evlendirirler. Allah aşkına bu nasıl bir mantıktır ya! Allah kimseyi o duruma düşürmesin cidden. Yani kadın zaten yıkılmış birde tutmuşlar o an bıraksalar bir kaşık suda boğacayı şerefsizle evlendiriyorlar, yeter ki kadının namusu temizlensin gerisi önemli değil.

Aslında dilimin ucuna gelipte söyleyemediğim o kadar çok şey var ki, bir ihtimal insanların yarasına tuz basmaktan da ölesiye korkuyorum. Aslında benim en çok yazmak istediğim çocuklardı, ha yaşı büyük olunca daha mi hafifliyor içindeki tiksinme derseniz tabiki hayır. İnsanlara zorla yapılan ve yaptırılan herşeyden nefret ediyorum. Ama çocuklar apayrı bi konu be... Odanın içinde gülerek ordan oraya koşturan beş yaşındaki kuzenime bakıyorum, haberdeki çocuk aklıma geliyor ve ilk kez içimden lanet okuyorum!

27.11.2012

Sevilesi Japon Dizileri


Selam canlar son haftalarda bloğu sık güncelleyemez oldum. Sanırım bu gidişlede bir seneliğine ara vermek zorunda kalıcam, zira kurum sınavlara hazırlanıyorum ve cidden dersler çok ağır. Ciddi bir çalışma olmadıkça kazınılmayacağı gün gibi ortada o yüzden bütün hobilerimden bir seneliğine fedakarlık yaparak  kafama koyduğum hedefleri tam on ikiden vurmak istiyorum. Bir iki hafta içinde bloğa ara vericem bu süre zarfında taslaktaki yazıların ne kadarını yetiştirebilirsem artık yazmaya çalışıcam. Gitmeden önce daha geniş bir yazı yazarım inşallah o yüzden bu yazının amacını daha fazla saptırmadan kapatıyorum bu konuyu.

Daha önceden söz verdiğim gibi sevdiğim dizilerin japon versiyonunu da yazıyorum sonunda. Burda kore versiyonunu daha önceden yayınlamıştım. Bunun haricinde çok uzun bir süre başka liste yapmıcam zati yapamıcam o da ayrı bi konu. Önceki listede olduğu gibi burada da diziler arasında herhangi bir sıralama yapmıcam şu an aklıma hangisi gelirse yazıyorum. Hayde başlıyalım:

Hana Yori Dango


Makino ülkenin en elit okuluna girmeyi başaran yoksul bir kızdır. Okulun en zengin züppelerinin oluşturduğu F4 takımı insanları istediği gibi yönlendirmektedir. Kurallara uymayanlara ise kızmızı kart verip hayatlarını zehir ederler. Makino'nun tek istediği sakin bir okul hayatı yaşamaktır lakin arkadaşını kurtarmak isterken F4 ile karşı karşıya kalır ve macera başlar... (Romantik-komedi)

Bu diziyi bilmeyen yada izlemeyen kaldı mı:) Hana Yori'yi listenin ilk sırasına yazmamım nedeni ilk göz ağrısı olmasındandır. Belki en sevdiğim capon dizisi değil ama en güzellerinden olduğu kesin. Zira bu dizi o  kadar sevildi ki bir çok uzakdoğu ülkesi kendilerine uyarlayarak tekrardan çektiler. Ben ilk olarak kore versiyonunu (Boys Over Flowers) izledim ama caponlarınkini nedense daha çok sevdim. Belki Doumyouji'nin içtenliği ve başroldeki kadın oyunculardan kaynaklanıyor olabilir. Bu arada eğer yalnış hatırlamıyorsam dizinin iki sezonu çekildi ve birde filmi vardı galiba. Güzel hoş bir diziydi özelliklede Japon dizilerine yeni başlayanlar için en iyi başlangıç dizi düşünüyorum.

Not: TRT Okul yeni kore dizisi olarak BOF dizisini yayınlama kararı almış. Ve dizinin isminide Yaban Çiçeği koymuşlar. Tekrar ediyorum Yaban Çiçeği! Allasen bu ne ya:P Yaban Çiçeği... Hala inanasım gelmiyor, ula bari adam akıllı bi isim bulamıyonuz bi zahmet sorun google amcaya hemencik söyleyi versin dimi ama:)

Koizora – Sky of Love


Her klasik japon kızı gibi Mika da lisede aşık olmak istemektedir. Ama ilk öpücüğünü okulda aklına gelebilecek son insan olan Hiro'dan alır. Beyaza boyanmış saçlarıyla asi bir görünüş çizen Hiro zamanla Mika'nın kalbini kazanır ama... (Romantik-dram) 

Amasını da izleyip görün artık:) Öncelikle hemen bir konuya açıklık getireyim. Koizora türkçe adıyla Gökyüzü Aşkı ilk olarak 2007 de film olarak çekildi. Daha sonra aynı isimle ve biraz daha genişletilmiş bir konuyla 2008 yılında diziye çevrildi. Ve şunu söyleyeyim filmini mümkünse izlemeyin, gidişat itibariyle saçma salak bir yöne doğru gidiyor. Siz direk diziyi izleyin, en azından konuya daha fazla duygu yüklenmiş ve olaylar biraz daha makul bir şekilde değiştirilmiş. Bittiğinde yüzünüzde buruk bir tebessüm bıraktıran sevimli bir dizi, izlenir yani.

Hanazakari no Kimitachi e


Konu olarak kısaca; azimli kızımız Mizuki'nin erkek kılığında Yakışıklılar Cenneti'ne sızmasıdır. (Komedi-okul)

Bence bu dizi caponları komedi türünde çektikleri en iyi dizi! Zira Hana Kimi'nin bu zamana kadar diğer ülkelerde bir çok benzerleri çekildi ama hepsi içinde konunun işlenişi, karakter seçimi gibi konularda en iyi japonlarınki. En son kore versiyonu çekilmişti göz atmamla kapatmam bir oldu zati, adamlar yine napmış etmiş güzelim diziyi klasik kore dizilerine çevirmiş. Ve bence dizinin en güzel sahnelerini oluşturan yurtlar arası yarışmaları kesip atmışlar. Kusura bakmayın korecanlarım ama diziyi batırmışsınız, yakuşuklu oyuncular ve renklendirme seçiminiz bile bu işi kurtarmıyor. Hana Kimi candır ama işin içine Nakatsu girince;)
Nobuta wo Produce


Okulda popüler olan ve bu popülerliği korumaya çalışan Shuji (Kame), kendine has hareketleriyle sevimlilik abidesi Akira (Yamashita Tomohisa), okula yeni transfer edilen sessiz ve utangaç Nobuta (Maki Horikita). Bu üç farklı karakterdeki incancıkların yolu Nobuta'yu adam etmek için birleşecektir. (Komedi-dram-okul)

Konkon selamı^^
Dikkatinizi çekmek isterim ki Kame ve Pi aynı dizide, üstüne üstlük aralarındaki arkadaşlık ve karakterler çok tatlı. Kame'nin oyunculuğunu her zaman sevmişimdir ve beni hayal kırıklığına pek uğratmamıştır sağ olsun. Maki'ye ise acaip bir gıcıklığım var, tamam kadının oyunluğu güzel olabilir ama bir soğukluk var aramızda, yıldızımız hiç barışmadı gitti. İnadıma yapar gibi bütün dizilerde de bu kadını oynatıyorlar ya. Ve Pi! Bence dizinin en tatlı karakteriydi, kendine has haraketleri, selamlamaları, umursamaz halleri... Pi'nin daha önceki dizilerini de izlemiştim ama hiçbirinde burdaki kadar içten ve mimiklerini bu kadar çok kullanan bir karakteri oynamadı yani bana göre. Sevimli güzel dizidir vesselam.

One Litre of Tears


Aya bir tür omurilik hastalığına yakalanmıştır ve bu hastalık Aya'nın haraketlerini her geçen gün kısıtlamaktadır. Aya'nın hayatla mücadelesi, ailesi ve arkadaşlarıyla olan ilişkileri üzerine kurulu bir dizi. (Dram)

Japonların çok iyi dram dizileri çektiğini her fırsatta dile getirmiştim. Ve bu dizi dram anlamında benim için birinci sırada yer alır. Zira bu dizi bu zamana kadar en çok ağladığım yapımdır desem abartmış olmam. Herşeyden önemlisi konu gerçek hayattan alınma, Aya'nın yaşadıkları günlüğünün ve annesinin yardımlarıyla senaryo haline getirilmiş. Annesinin ricasıyla bi tane değişiklik yapılmış onun haricinde hepsi orjinal. Bunun bilincinde olarak diziyi izlemek cidden çok farklı, özelliklede Aya'nın içinden söyledikleri beni bitirdi... Başrolde oynayan kızada ayrıca helal olsun.

Operation Love


Bir adamın pişmanlıkları üzerine kurulu ilginç bir dizi. Ken ilkokuldan beri tanıdığı Rei'yi sevdğini bir türlü kendine itiraf edemez ta ki Rei başkasıyla evlenene kadar. Pişmanlığı öyle büyüktür ki bir peri (!:)) yardımına gelerek hatalarını düzeltmesi için ona şans verecektir. (Romantik-fantastik)

Biliyorsunuz ki bu dizinin de aynı isimle kore versiyonu çıktı. Ve şunu farkettim ki ben japon versiyonunu sırf Pi'nin ''Haluliya cassss'' repliği için sevmişim. Bu replik olmayınca bir yanım eksik kaldı sanki:) Sakin ilerleyen ama farklı bir yapımdı.

Rich Man, Poor Woman


Kıvrak zekası sayasinde iş hayatında kısa sürede yükselen Toru'nun çevresinde gelişen olayları ve hayatına bir anda dahil olan Chihiro Sawaki isimli kadını anlatmaktadır. (Romantik-komedi)

Sanırım bu dizi 2012'ye damgasını vuran en güzel japon dizisiydi. Her yerde yazıldı çizildi, ki sonuna kadar da haketti. Zira bu zamana kadar iş hayatının zorluklarını bu kadar net ve eğlenceli anlatan bir yapım daha yok. Dizinin ismi her ne kadar klasik olsada kendi yepyeni. Ayrıca şunu söylemezsen çatlarım; Shun Oguri yakuşukludur, iyidir, hoştur ama ilk defa bu adamın oyunculuğuna hayran kaldım öldüm bittim o derece yani:) Hana Kimi'deki rolünden sonra Toru karakteri ilaç gibi geldi valla...

One Pound Gospel

Yetenekli bir boksörün kontrol edilemeyen iştahı üzerine kurulu bir komedidir. Hatanaka Kosaku kendi sikletinde yarışa bilmesi için belli bir kiloda kalması gerekmektedir fakat bu onun için hiçte kolay değildir. (Komedi-spor)

İlk başta dizinin yukarıdaki resmine aldanıp boksla ilgili saçma salak bişey sanmıştım. Tamam yine saçma salak (^^) ama en azından dizi beklediğimden çok daha eğlenceli ve konunun gidişatı boks üzerinden güzel bir şekilde aktarılmış. Ayrıca dizi boyunca Kame-kunnn nidalarıyla az dolaşmadım değil. O nasıl bir oyunculuktur yahu yirim ben seni yirim:)
***
İşte japon dizileri arasında benim en çok sevdiklerim bunlar. Cidden severek izlediğim başka varmıydı hatırlamıyorum. Sizinde izlenmezse olmaz bunu nasıl unutursun dediğiniz diziler var mı? Ha aklıma gelmişken bir ara Love Shuffle, Gokusen ve Hotaru no Hikari dizileri ortalıkta dolanıyordu, bu dizilerin baya seveni de var bildiğim kadarıyla. Ama ben nedense bu üç diziyide çok fazla sevemedim. Zati bazılarını tamamlayamadım bile. Bilemiyorum acaba finaline kadar izlesem sever miydim zira güvendiğim bloglarda da görmüştüm bu dizileri, bendemi bir sakatlık var anlamadım ki. Neyse canım zorlamanında bir alemi yok zevkler ve renkler deyip konuyu kapatıyorum;)

Çok tatlı ya:)

Oh be bu da bitti sonunda
Kendinize iyi bakın canlar.
Jane;)

11.11.2012

K-pop'un Yükselişi (Mim)


Bilgisayarın başına geçince bi gıdım olan yazma isteğim de uçup gidiyor. Son zamanlarda pek bi tembel oldum ben yahu. Bu arada yeni çalışma kitapları aldım eskilerle beraber odamın bir köşesinde küçük (küçük mü!) bi dağ oluşturdular. Onlara baktıkça ne kadar mutlu olduğumu tahmin edersiniz herhalde... Derslerden her bunaldığımda kendimi bloğa atıyorum ama başladığım yazıları tamamlayamadığım için yirmiyi geçkin yazım taslaklarda çürüyor. Özellikle de son zamanlar da JYJ yazısına başlamak gibi bi hata yaptım. Grubun davadan sonra ki yaptıklarını yazıya geçirmeyi uzun zamandır istiyordum ve başladım da. Ama arkadaş yazının sonu gelmek bilmiyor! Bizim veletler niye bu kadar hareketli, bi dizinizi kırıp oturun evinizde dimi ne gereği var ordan oraya koşturup duruyosunuz. Bunlar yüzünden diğer yazılarıda yazamıyorum zaten. Cık cık cık...

Neyse işte baktım tünelin sonunda ışık falan görünmüyor bende en azından gelen mimleri değerlendireyim dedim. Sevgili Günlük ahalisinden Seidou (Elif), Yetenek Sizsiniz programını biz uzakdoğu severlerin hoşlaşacağı şekilde bir mime çevirmiş. Ha illa Yetenek Sizsiniz programı olması şart değil demiş ama ben özellikle o programı seçmek istiyorum. Hani hatırlarsınız yarışmaya iki tane sevimli kızımız (!) çıkıp o eşsiz sesleriyle (!) korece şarkı söylemişlerdi. Şimdi videolarını arayıpta sinirlerimi tekrardan zıplatamıcam, hatırlamışsınızdır siz. Ha işte o günden beri içime dert oldu ulan bende çıkıcam yarışmaya o güzelim korece şarkıları söyleyip Hülya'nın yüzünü morartıp arkamı dönüp gidicem deyip durdum. Dikkatinizi geçerim yarışmaya katıldım, birinci seçildim ama (gurura bak sen) tek amacım bu sahnede güzel korece şarkı söylenebildiğini göstermekti deyip arkamı dönüp gidiyorum. He he düşünecesi bile güzel be:) Yalnız ben hayalimde tek şarkıyla yarışıyordum ama Seidou mimi üç aşamalı yapmış eleme-yarı final-final tarzı bişi, her aşamada birer şarkı seçiyoruz. Geriden atıp tutmak kolaydı ama içine girince işin rengi değişti, şarkıları seçmekte o kadar zorlandım ki anlatamam, en sonunda pes edip aklıma ilk gelenleri söyleyiverdim. Bu arada ben seçimimi düet şarkılardan yana kullandım, oldum olası sevmişimdir düet şarkılarını...

Not: Yazının başlığına çok sinir oldum ama yok arkadaş ne kadar zorlasamda aklıma başka bişi gelmiyor. İnanın daha beterlerini de düşündüm o yüzden bununla idare edeceksiniz;)

1-Eleme

Jang Ri In & Xiah Junsu - Timeless


Bir çok şarkı içinden aklıma ilk gelen bu güçlü düet oldu. Taktir edersiniz ki böyle güçlü bir sesi (evet Junsu'cukumdan bahsediyorum ehe) oylamaya bile gerek yok kafadan yarı finalde zati;) Yarışma olduğu için gönül isterdi ki sizlere canlı performansın videosunu ekleyeyim lakin laf aramızda kadın çok detone oluyordu o yüzden film tadındaki bu kliplerle jürinin gözünü boyayalım;)

 2 - Yarı Final
T-ara & Supernova - TTL (Time to Love)


Gelelim yarı finale, bu kısımda da sevgili kızlarım T-ara ve daha öncesinde hiç dinlemediğim Supernova grubunun haraketli düetlerini seçtim. Bu şarkıyı neden seçtim inanaın bende bilmiyorum belki de Seidou'nun taktiğini sürdürüyor olabilirim. Yani elemede güçlü seslerle jüriden artı puanları topladıktan sonra yarı finalde de işin içine birazcık hareket katayım dedim. Severim bu kızları iyidir, hoştur ayrıca bu düetleride güzeldir yakışır yani yarı finale...

3- Final

Tablo & Taeyang - Tomorrow


İşte bu yaa! Şarkı, ses, görüntü, uyum hepsi şahane... Ah bu şarkının ilk çıktığındaki canlı performansını eklemeyi çok isterdim ki ben ikilinin o videodaki hallerini daha çok seviyordum lakin orjinal klip yayınlanınca hemen kaldırdılar videoları pislikler. Ahh önceden videoyu bilgisayarıma indirmediğime nasıl pişman oldum bilemezsiniz. Neyse konuya döneyim finaldeydik biz dimi; Taeyang candır ya, adamın sesi ve dansı finali geçmek için yeter de artar bile ama Tae'nin bu şarkısını özellikle seçtim zira Tablo 'yla olan uyumuda ayrı bi güzeldir.

Herkes şarkılara bi alternatif eklemiş bende finale bi tane ekleyeyim dedim. Bari BigBang ile başladım onlarla devam edeyim, hımmm sanırım Haru Haru şarkısını seçicim. Ve alttaki klibi de özellikle eklemek istiyorum Haru Haru şarkısı videonun ikinci yarısından sonra başlıyor ama öncesindeki performansda görülmeye değer.



Kafam hep başka yerlere gidi ya buna rağmen yazıyı sonunda tamamlayabildim. Ha bu arada bu güzelim listeyle jüri olacak insancıklar beni birinci seçmeselerde (gerçi böyle bi olasılık yok ama neyse) çokta tınnn ben kendimi çoktan birinci ilan ettim bile hehe... Şimdi geldik mimi paslamaya en çok zorlandığım kısım da burası, özellikle yazı yazmayı canı istemeyen ama mim yazıları sayesinde bloğa uğrasın dediğim çok insan var. Lakin kim yazmak ister istemez kestiremiyorum... Madam PatapuffAgasshi ve yazmak isteyeceğini düşündüğüm Bez Cadıları piyangodan siz çıktınız canlar, ben ufaktan kaçadurayım size kolay gelsin;) 




Güncelleme:

Artık hakkında konuşmak bile insanın canını yakıyor 17 şehit nedir ya! Hep aynı vaatler, aynı sözler, aynı davranışlar sonuç ''sıfır''... İnsanları salak yerine koyup her seferinde aynı sözleri söyleyeceğinize ciddi önlemler alın artık! Bak yine susayım dedim ama yazık be! 17 eve yine ateş düştü yazık...

27.10.2012

İyi Bayramlar!


Bayramınız mübarek olsun canlar...

İnşallah bütün aile bireylerinizle huzurlu, mutlu ve eğlenceli bir bayram geçirirsiniz.


10.10.2012

Cidden Acaip Sorular (Mim)



Bu kaçıncı yazıp silişim bilmiyorum ama artık yazıya başlasam iyi olucak. Zira başım ağrımaya başladı... Teeee haftalar önce Kore Aşığı beni bu acaip mim sorularıyla mimlemişti ardından da  Bunu Sevdim mimlemiş, kusura bakmayın canlar hep aklımdaydınız ama ancak vaktim oldu. Valla erinmesem mimin peşini sürüp soruları kimin hazırladığını öğrenicem, öyle acaip sorular sormuş ki arkadaşın ruh-i halini çok merak ettim doğrusu:) Neyse başlıyalım bakalım...

1. Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüzün kaldığını öğrendiniz. Kalan 1 yılınızda ne yapardınız ?
Öncelikle ben normal bir insan değilim bununda gayet farkındayım, yani başkaları ''Napcam ben şimdi!'' diye telaşa kapılır bense ''Niye bir yıl!'' diye düşünürüm. Şu anda bu konu hakkında bol keseden sallamak kolay ama gerçekten böyle bir durumda olsaydım napardım bilmiyorum aslında bakarsanız bilmekte istemiyorum. Zaten depresyona girmeye meyilli bir insanım bana böyle sorular sorarak daha fazla içimi karartmayın la. Bu arada insanın öleceğini bildiği halde öleceği zamanı bilmemesi ne büyük bir nimet...

2. Fobileriniz , takıntılarınız var mı ? Varsa neler ?
Ahanda bu yazımda takıntılarımdan bir bir bahsetmiştim ordan okuyuverin, elbette daha fazlası var ama şimdi sordunuz ya hayatta aklıma gelmez:)

3.Bir sabah kalktınız ve dünyada hiç bir insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız ?
Benim gibi yalnızlığı seven bir insan için bile katlanılmayacak bir durum bu. Ne demek benden başka kimse yok yahu, napayım ben iki karış ıssız toprağı. Dünyayı yaşanır yapan iyisiyle kötüsüyle içindeki insanlar... (Pek bi felsefik konuştum be)

4.Dünyayı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız ? Neden ?
Türkiye! Bunu geyik olsun diye değil cidden istediğim için söylüyorum Dünya'yı dolaşmaya ilk kendi ülkemden başlamak isterdim. Daha kendi ülkemin güzelliklerinden bi haberken başka yerlerin gözümü bayaması içimi burkar... Daha sonrası için tabiki Güney Kore, Japonya, İspanya'ya giderdim.

5.İtiraf edin prens/prenses e dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz ?
Masallara inanmam... Hem ümidimiz kurbağalara mı kaldı be pii:)

6.En son yaşadığınız küçük düşürücü , unutamadığınız olay?
Çok var ya, itinayla kendimi rezil etme kapasitem var. Hangi birini anlatayım ki, ayrıca niye anlatıyorum ki zati yeterince rezil olmuşum bide burda anlatıp kendimi iyice rezil mi edeyim, diğer soruya geçiniz;)

7.Asla yanınızdan ayırmadığınız 3 şey ?
Mp3, anahtar, telefon. Mp3 olmadan sokağa adımımı atmam, kendileriyle ayrılmaz bir bütün gibiyiz. Sayesinde kafamdaki sorunları bir kenara bırakıp başka diyarlara doğru yola çıkıyorum...

8.Hayatınızın bir kitap/ film olmasını isteseydiniz hangi kitap/film olmasını isterdiniz ?
Hımm... O kadar film izliyorum, kitap okuyorum ama yok. Ha bu benim hayatımın mükemmel olduğu anlamına gelmiyor sadece böyle dünya tatlısı anne-baba'ya başka hiçbir yerde rastlamadığım için başka hayatları istemezdim.

9.En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrendiniz, ne yapardınız?
Zati şüpheleniyorum böyle bir durumdan o yüzden ilk başta pek hepki vermezdim ama sonrası için garanti veremiyorum. En yakın arkadaşım bile olsa niye gidecekmişim başka bi gezegene üstelik denek olarak bak sen! Valla anam önce benim bacaklarımı sonrada uzaylı bozması arkadaşımın kafasını kırar bizi dizinin dibine oturtur demedi demeyin:)

10.İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk şey nedir?
(Niye hep İsviçreli bilim adamı buluyor bu meretleri kardeşim!) Şu andaki ruh-i halimden dolayı aklım fikrim sınavlarda, hazır görünmez olmuşken Uzmanlık için yapılan mülakatlarda insancıkları neye göre elediklerini öğrenirdim. Evet zıtlığım yine burda da kendini gösteriyor, neye göre aldıklarından çok ne için elediklerini daha fazla merak ediyorum.

Yazının başına gelmedik kalmadı ya, kaç kez başından kalkıp oturmak zorunda kaldım alt tarafı iki satır bişi yazdım. Bu arada internetin gazabından dolayı bu mimi kimler yazdı kontrol edemiyorum eğer bu mimi daha önceden cevapladıysanız beni görmezden geliniz canlar:) Bu mimi bir haftadır ortalıkta görünmeyen Harmony, Hoi Hoi ve üç haftadır kendisinden haber alınamayan EunHye'ye paslıyorum. Hayde size kolay gele...
Bu aralar fena halde grip salgını var,
aman dikkat diyorum!
Sağlıcakla kalın canlar.

28.09.2012

Sevilesi Güney Kore Dizileri 1


Bir şeyi yazmaya niyetlendin mi yazıcaksın arkadaş yoksa ömrü billah yazılmıyor. Taslakta bekleyen üç dizi, dört tane film, yetenek avcısı başlığı ve bilimum animeler yazıya dökülmek için hala beni bekliyor. Ve bu gidişle daha uzun zaman beklicekler anlaşılan.

Neyse asıl konuya geleyim, uzakdoğuyla yeni tanışanlar yada az buçuk bilgisi olanların ilk sordukları şey tabiki diziler. Eski bloğumda izlediğim dizilerin listesini yapmış yanlarınada sevme dereceme göre sınıflandırmıştım. Anlaşılan bu listeleme işi baya işe yaramış zira hala soranlar var. Tekrardan dizi listesi en azından şu an için yapamam ama en azından yeni başlayanlar için çok ama çok severek izlediğim dizileri tek bi sayfada paylaşayım dedim. Bunlar bir uzakdoğu seerin kesinlikle izlemesi gereken diziler olarak adlandırıyorum. Şimdi yapıcam ve ilerde yapıcak olduğum listeler tamemiyle kendi zevkime göre oluşturuyorum yani başkasının çok sevdiği bir diziyi ben listeye almamış olabilirim. Ha belki severek izlediğim ama şu an aklıma gelmeyen diziler olduysa da daha sonradan yazıyı güncellerim. Sizinde kesinlikle bu dizi izlenmeli, en sevdiklerim arasında ilk on sırayı zorlar dedikleriniz varsa yorum yapın lütfen bizde sayenizde hatırlamış olalım;)

Çok düşündüm ama diziler arasında kesin bir sıralama yapamadım. Bence her biri farklı özellikleri sayesinde sevildi kimi klişeleri yıktığı için, kimi oyuncluklarıyla göz doldurduğu için, kimisi dramın dibini vurduğu için... O yüzden listeyi karma yapıyorum, hepsini çok çok severek izlediğim için hiçbirini daha alta yazamadım. Ama hemen belirtmek isterim ki ne kadar güzel dizi izlersem izleyeyim Coffee Prince ve Secret Garden 'ın yeri her zaman ayrı olacaktır bende. Hayde başlayalım canlar:

*****

Coffee Prince


Başrollerini Gong Yoo ve Yoon Eun Hye 'nin paylaştığı, 17 bölümlük 2007 yapımı bir romantik komedi dizisi. Dizi aslında erkek olma gibi bir derdi olmadığı halde erkek zannedilen bir kız ve bir erkeğe aşık olduğunu zanneden dünya tatlısı bir patronun öyküsünü konu alıyor.

Bence bu diziyi başyapıt yapan en önemli faktör başrol oyuncularının kimyalarının inanılmaz uyumlu olması ve her ikisininde çok iyi rol yapmalarıdır.  Yoon Eun bu zamana kadar belkide bundan sonrası için en iyi erkek rolü yapan kadın oyuncuydu bence. Ne çok erkeksi ne de çok kadınsıydı yani tam ortasını tutturdu ve bu rolle hiç göze batmadı. Gong Yoo ise enn iyi aşık rolu yapan adam bence! Ulan o bakışlar yok mu...  Ayşş söylettirmeyin beni daha fazla izleyin işte canlar;)

I'm Sorry I Love You


Başrollerini So Ji Sub ve Im Soo Jung 'un paylaştığı, 16 bölümlük 2004 yapımı romantik dram ağırlıklı bir dizi. Küçük yaşta ailesi tarafından terk edilen bir adamın yıllar sonra annesini bulmak için çıktığı yolculukta imkansız aşkı bulmasını konu alıyor. (Vay cümleye bak be eheh)

Hep söylerim bir işin içinde So Ji Sub gibi bir etmen varsa şimdiden mendillerinizi hazırlayın. Adamın ağlak gözleri bütün olayı bitiriyo zaten. Bi de (bence) bu dizi Im Soo Jung'un oyunculuğunu en iyi sergilediği yapımdı. Zira bu kadını başka hiçbir yerde bu dizide olduğu kadar sevmedim.

Secret Garden

Başrollerini Hyun Bin ve Ha Ji Won 'un paylaştığı, 20 bölümlük 2010 yapımı romantik komedi ve fantastik türünde bir dizi. Zengin bir adamla fakir bir kadının bir şekilde ruhlarının yer değişmesi sonucu gelişen komik olayların konu aldığı üzerinde ciddi emek harcanmış bir dizidir.

Yukarıda Yoon Eun için en iyi erkek rolü yapan kadın demiştim ya işte bu dizide de Hyun Bin en iyi kadın rolü yapan adam bence:) Daha doğrusu en iyi çığlık atan ve utanan adam eheh:) Çok sevimli bir diziydi be. Bu diziyle Hyun Bin resmen zirveyi zorladı ve oyunculuğunun hakkını fazlasıyla verdi. Yiğidi öldür hakkını ver demişler Ha Ji Won'a ne kadar uyuz olsamda dizideki güzel oyunculuğunu göz ardı edemem. Mükemmel erkek karakterinin yerle bir edildiği izlenesi, güzel bir diziydi. Ha unutmadan dizide geçen repliklerde ayrı bir güzeldi. 
A Love To Kill

Başrollerinde Bi Rain ve Shin Min Ah 'ın oynadığı, 16 bölümlük 2005 yapımı romantik dram ağırlıklı bir dizi. Abisinin ölümünden eski sevgilisini sorumlu tutan bir adamın intikam almasını konu alan bir dizidir.

Öncelikle belirtmek isterim ki bu dizide başrollerden ziyade abi karakterini canlandıran adamın oyunculuğunu daha çok sevmiştim, adam çok gerçekçi hasta rolü yapıyodu be. Daha öncede söylediğim gibi sahneler ile dizi müziklerinin en uyumlu olduğu dizi bence I Love Kill 'dir. Dizide çalan her bir şarkıyı dinlemenizi öneririm tabiki türkçe sözlerinide okuyarak... İlgili yazı için tık tık.

Sungkyunkwan Scandal


Başrollerini Micky Yoochun, Song Joong-ki, Yoo Ah-in, Park Min-Yeong 'un paylaştığı, 20 bölümlük 2010 yapımı romantik komedi ve tarihi türünde bir dizi. Kadınların yüksek okul okumalarının yasak olduğu zamanlarda erkek kılığına girerek korenin en iyi okullarından birine giden bir kızı başından geçenleri anlatıyor.  
Başrollere dört kişinin adını yazdım zira onlar İç akıtan dörtlü olarak biliniyorlar yani hiç birini diğerinden ayıramam:) Şaka bir yana dizide işlenen aşktan ziyade diğer iki oyuncu yani Song Joong-ki ve Yoo Ah-in oyunculuklarını ayrı bi sevdim, çok iyilerdi be. Zati bu ikili yılın en iyi çifti ödülünü almıştı, evet ikiside erkek olmasına rağmen:)


My Girlfriend is a Gumiho


Başrollerini Lee Seung Ki ve Shin Min Ah 'ın paylaştığı, 16 bölümlük 2010 yapımı romanti komedi ve fantastik türünde bir dizi. Dokuz kuyruklu bir tilkinin insan olmak için giriştiği sevimli bir hikayeyi anlatıyor.

Shin Min Ah'ın en sempatik olduğu diziydi bence, her sahnede yanaklarını sıkmak istedim çok şeker bi karakteri canlandırmıştı. Dizideki diğer karakterlerde ayrı bi olaydı hala, enişte, büyükbaba ve balıkları... eğlenceli, sevimli bir diziydi^^

Protect the Boss

Başrollerinde Ji Sung, Choi Gang Hee ve Kim Jaejeong 'un paylaştığı, 16 bölümlük 2011 yapımı romantik komedi türünde bir dizi. Otuzlu yaşlarda olmasına rağmen bir çocuktan farksız olan sevimli bir patron ve onun sert karakterli sekreterini konu alan bir dizidir.

İtiraf etmeliyim ki diziye başlamamın nedeni Kim Jae Jeong'du ama herkes gibi bende sonradan patrona vuruldum:) Başlarda niye bu kıvırcık saçlı adam başrolde acep diye düşündüm ama daha ilk bölümden oyunculuğuyla kendine hasta etti adam. Yanakları sıkılası aşırı sevimli bir patron, en az onun kadar sevimli bir baba, büyükanne, çatlak ama yakuşuklu kuzen... Malzemesi bol güzel bir dizi;) İlgili yazı için tık tık.

Rooftop Prince


Başrollerini Micky Yoochun ve Han Ji-Min 'in paylaştığı, 20 bölümlük 2012 yapımı romantik komedi ve fantastik tarzda bir dizi. Veliaht prensesin öldürülmesindeki sırrı çözmek için 300 yıl sonrasına gelen prensin ve adamlarının günümüz şartlarına ayak uydurmasını anlatıyor.

Yine bir diziye başlama sebebeim JYJ üyesi. Micky Sungkyunkwan Scandal 'daki odun karakterinden ve acemi oyunculuğundan sonra bu dizide ne kadar geliştiğini gösterdi bize. Hem bir prense yakışır şekilde ağırbaşlı olucaksın hemde çocuk ruhlu! Zıt karekterler ama iki aynı adamda toplanmış, güzeldi vesselam. Bu arada prensin adamları da ayrı bi şekerdi yerim ben sizi aigoo^^ İlgili yazı için tık tık, tık tık.

A Gentleman's Dignity


Başrollerini Jang Dong-Gun (Kim Do-Jin), Kim Ha-Neul (Seo Yi-Soo), Kim Su-Ro (Im Tae-San), Kim Min-Jong (Choi Yoon), Lee Jong-Hyuk (Lee Jung-Rok)'un paylaştığı, 20 bölümlük 2012 yapımı romantik komedi tarzında bir dizi. Kırklı yaşlara gelmiş dört kafadar arkadaşın hikayesini anlatan gerçekçi ama komik hikayesi.

Dizi izlerken çoğu zaman hani deriz ya ''ben olsam bunu derdim, şunu yapardım'' diye işte bu dizide siz neyi düşünürseniz yapıyorlar, bu yüzden gerçekçi diye yazdım. Çoğu acuşşi dizisi diye izlemiyor ama bence çoğu gençlik dizisine on basar;) Lafı gediğine koyan, özellikle dizi başlarının harika olduğu iananılmaz eğlenceli bir dizi.

Queen In Hyun's Man


Başrollerini Ji Hyun Woo ve Yoo In Na 'nın paylaştığı, 16 bölümlük 2012 yapımı romantik komedi ve fantastik türünde bir dizi. On yedinci yüzyılda yaşayan bir alimin ailesinin katillerini ararken bir tılsım sayesinde günümüze gelmesini ve çakma Kraliçe In Hyun ile tanışmasını anlatıyor.

Bu diziyi eklesem mi eklemesem mi diye çok düşündüm ama madem artıları eksilerinden çok eklemek lazım. Herşeyden önemlisi Yoo In Na'nın oynadığı karakter bu zaman kadar gördüğüm en rahat kadın karakterdi. Ve bu rol bu kadın cuk oturmuş. Entirası bol, sevimli bir diziydi vesselam. İlgili yazı için tık tık.

Pasta


Başrollerini Gong Hyo Jin ve Lee Sun Gyun 'un paylaştığı, 20 bölülük 2010 yapımı romantik komedi türünde bir dizi. Mutfağında kadın aşçı çalıştırmak istemeyen bir adam ve yıllardır aşçı olabilmek için uğraşan bir kadını anlatmaktadır.

Bir dönem Yeee Şeppp nidalarıyla gezdiğimiz bu güzelim dizi son anda aklıma geldi. Hemen bir uyarıda bulunayım bu diziyi izleyecekseniz yanınıza bol miktarda yiyecek içiçek stoklayın malum dizi bir mutfakta geçiyor ve cidden nefis makarnalar yapıyolar.

*****
Benim ilk on (bir)'um bu şekilde peki sizinkiler hangileri? Yani bu ilk ona girebilecek kadar güzel olduğunu düşündüğünüz diziler var mı? bunların haricinde severek izlediğim daha bir çok dizi var ama sanki onlar bir alt kademede gibi. Yani yukarıdaki dizileri birinci sayarsam şimdiki yazıcaklarım ikinci sırada diyebilirim.

My Name is Kim Sam Soon
9 End 2 Outs
Hello My Teacher
Greatest Love

Bu dizileri severek izlemişimdir ama bir yerde beni rahatsız eden bir neden vardır yani oyuncuları olabilir yada senaryosu vs. Hiç bişey olmasa bile klasik kore dizisi olduğu için eklemediklerimde var. En basitinden Düşlerimin Prensi çoğu için ilk göz ağrısıdır, ilk izlediğinde vay be dersin ama daha iyilerini ziledikçe çok basit gelmeye başlar. O yüzden sevdiğim halde eklemediğim dizierde var bence bir dizinin çok güzel olması için aradan yıllar geçse bile hala kendini izlettiriyor olması gerekir. İşte bu yüzdendirki Coffee Prince hala bir numarada kalmaya devam edicek...

Not 1: Bütün ayak diretmelerime rağmen şu sıralar Bridal Mask (Gaksital)'ı izliyorum, çok fazla aksiyon dizilerini sevmeme rağmen beni bile bu denli bağladıysa bu dizide iş var demektir. Diziyi hala bitirmediğim için herhangi bir sıraya koyamıyorum, ne kadar iyi henüz onuda bilmiyorum ama finali yapar yapmaz tabi çok iyi olduğunu düşünürsem onuda listeye eklicim.

Not 2: Bu yazının birde Japon versiyonu gelicek inşallah...

Puff bitti sonunda artık diyeceğim birşey kaldıysada demiyorum çok yoruldum gari.
Şimdlik sağlıcakla kalın canlar
Bassa;)

Güncelleme:
Evet canlar Gaksital'i izledim ve cidden bu listeye girmeyi sonuna kadar hak eden bir dizi. Her bölümünü büyük merakla izlediğim sürükleyici ve üzerinde ciddi emek harcanmış bir yapım;)

Ayrıca çok severek izlediğim bir diğer yapım da Answer to 1997 dizisi oldu. Eskilere atıf yapan çok sevimli bir gençlik dizisi. İzlemeye değer.


~~Serinin ikinci yazısı: Sevilesi Güney Kore Dizileri 2~~

21.09.2012

As One - Tek Yürek


Yine Kore'nin spor tarihine ışık tutan bir filmden bahsedicem. Dikkat ettiyseniz sadece Kore dedim çünkü bu film ülkenin kuzey-güney diye ayrılmasının hemen ardından spor için birleşmelerini anlatıyor. Öyle aman aman güzel bir film değil ama en azından izlemeye değer, sıcak bir yapım. Sizde benim gibi milli içerikli şeyleri seviyosanız bu filmide seversiniz. Daha önce Güney Kore'nin ilk Kayakla Atlama Takımı hakkında çekilmiş filmden burdaki yazımda bahsetmiştim, bu filmde aşağı yukarı aynı düzeyde.


Filmin konusundan bahsedersek; Ülkenin bölünmesinden sonra 1991 yılında Dünya Pinpon Şampiyonası'na Kore Masa Tenisi Takımı (tek ülke) olarak katılmasını konu almıştır. Yani film iki ülkenin geçmiş tarihine, gerçek olaylara dayanmaktadır.

Resimlerden de anlaşılacağı üzere başrolde Ha Ji Won var. Bu kadına her ne kadar uyuz olsamda oyunculuğuna diyecek bişey bulamıyorum. Gerçekten kadın üstlendiği her rolün hakkını fazlasıyla veriyor. Mesela bu filmdeki rolü için haftalarca tenis eğitimi almış, en az orta düzey bir oyuncunun seviyesine yükselmiş. Böyle filmleri izledikçe Güney Kore'ye bir kez daha hayran oluyorum yahu. Biz ki tarihimizle övünür dururuz ama bi tanemizde çıkıp adam akıllı film çekmez (istisnaları es geçiyorum) Çekilenlerde de tarihimizden öyle bir bahsedilir ki yani bir gavur (tabir edecek daha uygun bir söz bulamadım ya la) çekse ancak bu kadar kötüleyebilir bizi o derece... Adamlar elli senelik tarihlerinden hayali kahramanlar üretirken biz olanları yok etmeye çalışıyoruz. Bu mantığı anlamıyorum kardeşim! Neyse işte sadece devletle ilgili değil sporla ilgili de hiç bir filmimiz yok. Varsa söyleyin hayrınıza da izleyelim cidden. Yani iş Londra'ya bilmem kaç sporcuyla gittik diye havalara girmekle olmuyor. Güreş, cirit, basketbol, futbol, tenis, kayak... Ula nerdeyse her spor dalında yetenekli takımlarımız var ama onları sadece müsabakalarda hatırlıyoruz. Bu adalar nasıl-hangi şartlarda çalıştı kimse bilmiyor. Geçenlerde haberlerde izlemiştim milli yüzme takımımız antreman yapabilmek için yazlık villaların havuzlarını kiralıyorlar. Yahu adamların yüzmek için bir havuzları bile yok! Sonra da bunlar niye madalya getiremiyorlar, hasbinallah...

Neyse canlar filme dönecek olursam izlenebilir kıvamda sıcak bir film. Bazı sahnelerde yok yok çoğu sahnede abartmayın be desemde gözümden bir damla yaş süzülmedi değil;) Hepinize iyi seyirler...

19.09.2012

Faili Meçhul...!


Faili Meçhul cümlesini duyunca insan kendini kötü hissediyor değil mi? Sonuçta biz bu zamana kadar hep faili meçhul olan şeylerden zarar gördük. Faili meçhul cinayetler, faili meçhul olaylar... Yaklaşık bir sene önce keşfettiğim basit ama sevimli bir fikir vardı; Faili Meçhul Kıyak! (Biz kısaca FMK diyelim) Çıkış noktası iyilik yap iyilik bul basit ama sevimli bir hareketti. Bugün yine aklıma geldi bakayım kim neler yapmış dedim cidden çok hoş fikirler ortaya çıkmış, insan yazıları okurken bile mutlu oluyor be.

Şimdi canlar daha önce rastladınız mı bilmiyorum ama ben yinede kısaca bu FMK den bahsedeyim. Bir arkadaş düşünmüş taşınmış daha doğrusu bi filmden ilham alarak fikir üretmiş. İyiliklerin bile artık karşılık beklenerek yapılır olduğu günümüzde yapanı belli olmayan iyilikler yapalım demiş. Hani atalarımız der ya bir elin verdiğini öbür elin görmesin aynen o hesap. Ee günümüz insanı malum şartlar yüzünden paronayak olmuş, bu yaşımıza kadar da aman kızım başkasının verdiğini yeme modunda büyütülmüşüz anlamayız biz kıyaktan falan. İşte bu karışıklığı önlemek için de sağda ördüğünüz küçük kartları hazırlamış. İyilik yapan insancık artık ne iyilik yapıcaksa üstüne bu kartı iliştirip bırakıcak, maksat kimliğini ele vermeden insanların yüzünü güldürebilmek. Fikir hakkında daha fazla bilgi almak için sizi hemen buraya alayım. Bi de bu olay vakti zamanında Beyaz Show'a konu olmuştu izleyenler hatırlar, izlemeyenleri de buraya alayım. Ben arkadaşın yazdığı fikirleri hemen buraya kopyalıp kaldığım yerden devam edeyim:
  • Köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. Gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.
  • Yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)
  • Uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. Kartı mezara bırakıyoruz. Oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.
  • Karta ataçlanmış 10 TL’lik bir banknotu yolda düşürmek.
  • Birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. Sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.
  • Haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.
  • Vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
  • Sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)
  • Apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.
  • Görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [Bunu Amelie filminde gördüm!] Kartı o kişinin cebine atıyoruz. Belki bir yakını bulup okur sonradan ona.
  • Desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)
  • Otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
  • Bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.

Şimdi gelelim benim yorumlarıma, öncelikle belirtmek isterim ki fikir gayet masumane. Evet belki tam olarak bir iyilik hareketi değil yani çıkış noktası olarak güzel ama iyiliğe ihtiyacı olanlardan ziyade rastgele birisine jest yapıyosun. Mesela günlerdir açlıktan kıvranan birinin evine poşet dolusu yiyecek götürmekle yukarıdaki iyilikleri yapmanın arasında dağlar kadar fark var. Lakin fikrin ana amacıda öyle büyük iyilikler yapmak değil zaten küçük ama gülümseten şeyler yapmak. Hem karşısındakini hemde kendini mutlu etmek. Kaldı ki daha kapı komşusunu tanımayan, bütün gün somurtarak gezen, otobüse bindiğinde sanki kanlısını görmüş gibi bir yüz ifadesi takınan kısaca teknolojik anlamda gelişen ama insanlık anlamında gerileyen bir toplumda böyle iyilik yapmak ve karşındakini gülümsetebilmek paha biçilmez. Ya bide şu aklımda takıldı biz iyilik yapmak için böyle fikirlere ihtiyaç duyan bir toplum haline mi geldik? Vay anam vay...

Canlar iyilik yapmak için durup uzun uzun kafa yormaya gerek yok o an içinizden geçeni yapın, çevrenizdekiler size deli gözüyle baksa bile. Mesela minibüse binerken yüksek sesle güneydın mı demek geçiyor içinizden deyin! Eve gelirken bakkala uğrayıp bakkal amcaya hal hatır sorun sonrada dört-beş tane şeker alın, bunu sokakta oynayan çocuklara dağıtın. Çocuklar için o şekerler dünyalara bedel olur. Ya da ne bileyim yaşlı bir teyzenin pazar torbalarını alıp evine kadar taşıyın. Eğer yakınlarınızda öğrenci evi varsa bir tencere yemek yapın çat kapı götürüp verin. (kendimden biliyorum o anlarda dünyanın en mutlu insanları olurduk heheh)... Bu fikirler daha uzar gider yeterki yapmak isteyelim;)

Bunları yazınca eskiler aklıma geldi ne zaman bilmiyorum ama bir zamanlar çeşmelerin başına para keseleri konurmuş durumu iyi olanlar üç beş kuruş atıp bırakıp gidermiş, ihtiyacı olanda gelir ihtiyacı (!) kadarını alır gerisini bırakır gidermiş. Osmanlı zamanında da fırınlara torba asılırmış gelen müşteri iki ekmek parası öder bir ekmek alırmış diğer parayı torbaya atar gidermiş, yoksul vatandaş da gelir torbadan bir ekmek deyip para ödemeden ekmeğini alıp gidermiş. Aynı şey kahvehanelerde de varmış... Düşününce ne incelik bee! İyilik yapanda iyilik bulanda hep ölçülü davranmış, hiçbir olay suistimal edilmemiş.


Geç kalmış bir yazıyı geçte olsa yazdım rahatladım.
Neyse canlar iyiliğiniz daim olsun.
 Sağlıcakla kalın...

10.09.2012

My Name Is Khan - Benim Adım Khan ve Ben Terörist Değilim

''Benim adım Khan ve ben terörist değilim''


Uzun zamandır ismini duyduğum ama bir türlü izleyemedim film My Name Is Khan... Evet yine ben ve hakkında çok konuşulan filmleri izleyememe sendromum. Neyse sonunda bende izleme şerefine nail oldum. Anlatılanlar kadar çok etkilenmedim filmden ama hafife alınmayacak kadar da yavan olmadığını söylemeliyim. En başta konusu itibariyle çok ilgi çekici ve başrol oyuncusunun otistik bir adamı canlandırması çok başarılıydı.

Filmin konusunu kısaca anlatıp yorumlara geçeyim:  Rizvan Khan annesinin çabalarıyla büyütülmüş bir otizm hastasıdır. Annesi ölünce Amerika'daki kardeşinin yanına gider. Kardeşi sayesinde kozmetik ürünleri satmaya başlayan Khan, Mandira'yla tanışır ve aşık olur. Hindu olan Mandira aynı zamanda dul ve bir çocuk sahibidir ama herşeye rağmen bu iki çift evlenirler. Ülkede 11 Eylül saldırılarından sonra müslümanlara karşı olumsuz bir tavır takınılır. Mandira'nın oğluda aynı nedenden dolayı öldürülür. Bu olaylan sonra ikilinin hayatı kabusa döner Mandira Rizvan'ı terkeder. Rizvan'ın eve tekrar dönebilmesinin tek şartı ise ABD başkanına gidip kendisinin terörist olmadığını söylemesidir...

Karışıkmı anlattım bilmiyorum ama olabildiğince kısa kesmeye çalıştım. Asında bakarsanız filme başlamadan önce konusunu falan hiç okumadım. Bu filmi izlememin iki nedeni var birincisi ''Benim adım Khan ve ben terörist değilim'' sözü oldu. Öncelikle bilmeniz gereken Khan soyadının Hindistan da sadece müslümanlara verildiği. Yani ''Ben müslümanım ama terörist değilim'' demek istiyor ve bu ifade özelliklede o dönem için çok dikkat çekici. Diğer bir neden ise filmin iki yapımcısından biri olan Shahrukh Khan 'ın şu ifadesidir "Film, kabiliyetsiz(hasta) bir adamın sakatlığa, güçsüzlüğe karşı yaptığı savaşını anlatmıyor. Hasta adamın, tüm dünyada olan terör, savaş, nefref ve düşmanlığa karşı yaptığı savaşı anlatıyor. My Name is Khan filmi aynı zamanda Islam'ı da ele alıyor. Islam'ı ve dünyanın Islam'a bakış açısını ele alıyor. Fakat taraf tutmadık. Biz sadece iyi insanların ve kötü insanların var olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Kötü Hindular, iyi Hindular, kötü Hristiyanlar, iyi Hristiyanlar olmaz. Ya iyi bir insanızdır, ya da kötü bir insanızdır. Din kriter değildir, insanlık kriterdir.'' bu söz üstüne daha ne denebilir ki!


Film 11 Eylül saldırısından sonra yaşananları otistik bir adamın gözleriyle anlatmış, sırf bunun için bile izlenir. Düşünsenize annesi ona yıllardır "Dünyada sadece iki tür insan vardır. İyi insanlar ve kötü insanlar. İnsanlar arasında ki tek fark budur." diyor ama rizvan kendini insanları dinlerine göre ayıran bir dünyada buluyor. Hastalığından (!) dolayı bu ayrıma bir anlam veremediği için bütün zorluklara rağmen kendi bildiğini yapıyor. Kısaca batının İslam'a karşı olan önyargılarını sorgulayan izlenesi bir film.

Bu arada filmdeki en sevdiğim şarkıyıda hemen paylaşayım. Rizvan'ın kızı ilk gördüğünde çalan şarkıydı aylardır dinliyorum hala bıkmadım pek bi sevdim be. Tere Naina...


Kaliteli ve güzel bir yapım izlemek istiyorsanız kaçırmayın derim;)
Sağlıcakla kalın...

8.09.2012

Geçmişe Dair (Mim)


Rahatlığımın son günlerini yaşarken bir kaç mim yazısını da aradan çıkarayım dedim. Sevgili Harmony nerdeyse bir ay önce beni burdaki yazısında mim'lemişti. Bu mimi çok daha önce yazmak isterdim ama bir türlü kısmet olmadı, hep bir aksilik çıkıp durdu. Neyse bunada şükür deyip başlıyorum.

Mim'in konusu ''Hatırladığımız en eski anılarımız.'' Ben ki daha dün akşam ne yemek yediğini unutan biriyimdir, birde benden çocukluğuma inmemi bekliyorlar. Piiii:) Cidden bazen unutkanlığım öyle hat safhalara ulaşıyor ki ''ulan beynimde bir sorun mu var yoksa'' diye az kafa patlatmıyorum. Bazen ciddi ciddi doktora gitmeyi düşünüyorum. Ama sonra arkadaşım bütün o dizileri-filmleri nasıl aklımda tutabildiğimi sorunca birde kimsenin dikkatini çekmeyecek saçma sapan ayrıntıları hatırladığımı düşününce bir nebze rahatlıyorum:) Ula bu arada yarım saattir düşünüyorum ama ancak ilkokul yıllarıma kadar inebildim hadi hayırısı...

Aile fertlerinden aldığım duyumlara göre dünyaya gelmem bile olaylı olmuş. (Dikkatinizi çekerim sıfır yaşımdan başlıyorum:D) Ben dünyaya gelmemek için inat edince hastanenin yolunu tutmuşlar. Kışın kıyametin ortasında taksi iki ileri bir geri gidip durmuş. Bu sırada bir anlık dikkatsizlik yüzünden trafik kazası olmuş. Evet biz hala taksinin içindeyken:( Araba haşat olmuş ama Allah dan bizimkilere bişi olmamış hafif sıyrıklarla atlatmışlar olayı. Ama annem çok korkmuş be, bu arada ben hala inat ediyorum dünyaya gelmemek için o korkmaya karşı bile doğmamışım hi hih:) Bebekliğime dair anlatılan tek anı bu kazadır, zati bu da unutulacak gibi değil ondan yani. Yoksa gayet sakin bir bebeklik geçirmişim benim olayım asıl beş yaşından sonra başlıyo...

Benim hatırladığım ilk şey kol kırılma mevzusudur. Beş yaşımdan tutunda on yaşıma kadar düzenli olarak sol el bileğimi kırıp durdum. Hani cam çocuklar olurya dokunsan kırılacak bir hastalığa sahipler bendekide bunun gibi bişey. Merdivenin birinci basamağından düşerim çat sol bileğim kırık. Hafif bir süratle ağaca toslarım yine sol bileğim kırık. Hayır anlamadığım şey neden sadece sol bileğimin kırıldığı?

Şimdi düşününce ben cidden çok yaramaz bir çocukmuşum be! Tek çocuk olmama rağmen kalabalık bir ailede büyüdüğüm için bunun eksikliğini pek yaşamadım. Bir tanesi benden bir yaş büyük diğeride yaşıtım olan kuzenlerimle bir olur ortalığı birbirine katardık. Mesela komşumuzun pısırık bir köpeği vardı. Kangal'ın o yaşıma kadar havladığını bile duymamışımdır o derece üşencek- halsiz bişeydi. Zati Kangal cinsi köpekler kırma (saf ırktan gelmeyen-melez) olursa belli bir yaştan sonra çöküyorlardı. Neyse işte bizde canımız sıkıldıkça bu köpekcikle (böyle dediğime bakmayın la hayvan boyumuzu aşıyordu) oynamaya giderdik. Hayvanda bizim şebekliklerimizden sıkılınca adabıyla kalkar giderdi yanımızdan. Bu şahane fikir(!) kimden çıktı hala hatırlamıyorum ama biz yine beş kişi toplandık yerde yatan köpeğin etrafında el ele tutuştuk dönüp duruyoz. Her dönüşümüzde de birkişi köpeğin kuyruğuna basıp geçiyor... Bir oldu iki oldu köpekte tık yok, hiç istifini bozmuyor. Eee bizde rahatız tabi nasıl olsa köpek ayağa kalkmaya bile eriniyor. Yanlış hatırlamıyorsam altıncı dönmemizden sonra bir çığlık koptu. O çığlıkla bizim evde hazır olda bekleme kısmına kadarki o arada geçen zamanda neler oldu hatırlamıyorum. Düşünün yani o kadar korkmuşum. Neyse kendime bir geldim benim büyük kuzen kanlar içinde yatıyor, annemler kızın başında pervane olmuşlar. Meğersem bizim pısırık köpek en sonunda sinirlenip kuzenin karnına üç dişini birden geçirmiş O_o Benle sağlam kuzenim odanın diğer köşesinde sesimizi çıkarmadan ayakta bekliyoruz, o an yüzüme bir tokat şırrak diye indi. Sağıma dönünce babannemin bişeyler söylediğini farkettim ama ne dediğini korkudan duymuyorum, gerçi o an için ne derse haklıydı. Neyse zati o tokattan sonrasını hatırlamıyorum, eminim yanımdaki kuzenimde hatırlamıyordur:))


Son olarak traktör maceramı anlatayım, olay anlaşılacağı üzere köyde geçiyor. Efenim bu sefer başı ben çekiyorum, kuzenimin aklını nasıl çeldiğimi falan çok net hatırlıyorum. Amcam traktörle biraz uzaktaki samanları doldurup ambara getiriyor. Ee bizimkide çocuk aklı işte illa tutturduk bizde traktöre binelim gidip gelelim diye. Halbuki samanlarda iki adımlık yerde oraya gitsen nolur gitmesen nolur. Amcam da düşeriz diye ayak diretti bindirmedi bizi. Bende vay efendim sen misin bizi bindirmeyen deyip amcamın mola verdiği bir ara kimseciklere görünmede traktörün arkasına bindik (römork) iyice yere kapandık ki kimse görmesin bizi. Cidden de farketmediler, amcam çalıştırdı motoru gidiyoz. Bu arada annemgil bizi ortada görmeyince çakmışlar mevzuyu ama geçmiş ola:) Biraz evden uzaklaşınca bizde tünediğimiz yerden yavaşça doğrulduk, sonra römorkün arka kısmına doğru gittik. Görseniz nasıl mutluyuz, bir taraftan amcama çaktırmadan alkışlıyoruz birbirimizi bir taraftan da artistlik yapıyoruz. Ben içimden ''ulan hani bu meret tehlikeliydi, o kadar yavaş ki yürüsem ben bile daha hızlı giderim'' diye geçiriyorum. Son bir hamleyle ikimizde ayağa kalktık tabi ellerimiz boşlukta, o kadar kendimizden eminiz ki bir yerlere tutmaya bile gerek duymuyoruz. Tam bu arada amcam ani bir vites değiştirmesin mi! Bende kuzenimde havada süzüldük resmen, inişimizde pek bi afilliydi. Ben kafa üstü kuzenim iki ayağının üstüne... Tam bu saniyede düşündüğüm iki şey vardı birincisi '' O kadar topraklı yoldan geldik vites değiştirmedin de çakıllı yola girince mi aklına geldi amca alıcan olsun'' ikincisi de '' Ula ben kafa üstü düştümde bu kız nasıl iki ayağının üstüne düştü bee! Vayy şanslı kereta'' Bu arada benim başımdan aşağıya ılık kanlar akıyo ama şuçluyuzya ikimizden de çıt çıkmıyo. Normalde olsa küçük bir kesikte evi inletirim ama yok istesemde sesim çıkmıyo kısılmış sanki. O kan deryası içinde uzaklardan hayal meyal annemgili görüyorum kuzenim yanımda korkudan ağlamaya başladı ama ben rahatım nasıl olsa bendeki kanı görünce bişey yapmazlar. Tabi iyileşene kadar:)

Vaybe düşündüğümden çok daha fazlasını hatırladım. Çocukluğum güzeldi benim be, en azından deli-doluydum kim ne der derdine düşmeden aklıma koyduğumu yapardım. Ben büyüdükçe deli cesaretimde bir o kadar küçüldü... Neyse, bu mim bayadır etrafta dolanıyor sanırım kimlere gitti tam takip edemedim, aman be ya daha önce gitmişse de es geçersiniz canlar;) Azcıkta siz kafa yorun geçmişinize Winpohu, Agasshi,  Madam PatapuffPofuduk Dünyam kolay gelsin canlar...

7.09.2012

G-Dragon – That XX


Yine bir BigBang yazısıyla karşınızdayım. Üç yılın ardından G-Dragon öyle şeker bir şarkıyla dönüş yaptı ki bloğa yazmadan edemedim. Günlerdir GD'nin Than XX şarkısını başa sarıp duruyorum, ben bu şarkıyı çok sevdim be...

Bilindiği üzere GD bu şarkıdan önce One Of A Kind şarkısını piyasaya sürmüştü ama ne yalan söyleyeyim bir türlü sevemedim o şarkıyı. Bazı şarkılar ilk duyduğumuzda kulağımıza kötü gelir ama zaman geçtikçe sevmeye başlarız hani belki bu şarkıda da aynı şey olur diye bekledim. Ama yok ya cidden sevmedim... Sanki bir şeyler eksik olmuş, sadece söylenmek için sölenmiş gibi duygusuz bir şarkı olmuş.


That XX! İşte bu şarkı bütün hayal kırıklığımı yerle bir etti. Evet GD'nin hareketli şarkılarını seviyorum ama galiba slow şarkılarını da ayrı bi seviyorum. Sesini doyasıya dinleme fırsatı sağlıyor bize, aralarada her zamanki gibi rap kısımlarını da serpiştirdi mi yemede yanında yat:))


Elimden gelse klipten bir sürü gif ve resim almak isterdim, o kadar güzel sahneler var ki. İlk izlediğimde sadece GD'ye odaklandığım için ancak ayrıntıları algılayabiliyorum. Yinede hala aklım GD'nin dövmelerinde:) Yine bize dövme şovu yapmış, ha bundan şikayetçimiyim katiyen hayır! GD bir önceki klibine nazaran burda oldukça cool pozlar vermiş, işte senden beklediğim davranışlar canım benim;) Klipte iki kişiyi birden canlandırıyor  hem sevdiği kız tarafından acı çeken terkedilmiş bir adamı hemde kızın gerçekte sevdiği adamı. O yüzden bazı sahnede küçük emrah gözleriyle bakarken bir sonraki sahnede şeytan gözleriyle kesiyo kızı. Her türlü halin makbulüm ya neyse...


Bu arada klipte oynayan kız yanlış hatırlamıyorsam on yedi yaşlarında falan ama Allah için çok tatlı. Her ne kadar klip boyunca kendilerine sinir olsamda saçlarına bayıldığımı söylemeden edemicim. Saç boyasından nefret ederim ama kızın sadece saçının arka kısmına attırdığı sarı kısımlar çok hoş görünüyor.


Bu kiliple birlikte bir kez daha ne kadar tezat biri olduğumu anladım. Bir çok kişi şarkıdaki biip seslerine kafayı takmış, sırf bu yüzden şarkıyı sevmeyenler var. Bense aksine bayıldım, bence farklı olmuş ve şarkıyada yakışmış. Ha olmasada olurmuş tabi, adam şarkıya hareket katsın diye eklenmiş bence. Çünkü şarkının sözlerine baktığımızda öyle biiplenecek bir kısım yok aslında. Biip'li yerlerde ise sadece piç kelimesi geçiyor. Şarkının biip eklenmemiş versiyonunu da burdan dinleyebilirsiniz.


Neyse işte ben That XX şarkısını her bir ayrıntısıyla sevdim canlar
sizde dinleyin
dinlettirin;)

3.09.2012

Güncelleme


Herkese merhaba!
Biraz daha gelmesem blog örümcek bağlayacakmış, resmen bir aydır yazı yazmamışım. Aslında bir ara yazmıştım ama sadece yayınlamadım, hani şu şehit haberlerinin çoğaldığı zaman. Gerçi haberlerin kesildiği zaman var mı ki... Neyse işte o sıralar kısa çaplı bir depresyona girdim oturdum bilgisayarın başına iki sayfaya yakın yazı yazdım. Suriye'den başladım terörden çıktım tabir-i caizse açtım ağzımı yumdum gözümü. Üslubun biraz ağır oldu (gerçi yaşanan olaylara bakarsak bana göre gayet masumane) o yüzden yayınlamıyorum...

Uzun zamandır bloğun şeklini şemalini değiştirmek istiyorum hazır elim değmişken yapayım dedim ama yüzlerce tema içinden kendime uygun bir tane bile bulamadım:) Yok abi yok işte, eli yüzü düzgün olanlar da ya bloğa uygulanamıyor yada üstünde ayarlama yapılamıyor. Yine ne varsa insanın kendinde var arkadaş. Eli mahkum oturdum kendim yaptım biraz acemice oldu ama oldun hiç yoktan iyidir. Eskisini o kadar çok kullandım ki artık bloğa girmeyi canım istemiyordu:) Arada değişiklik yapmak lazım dimi ama... Bu arada blogda yapmamı istediğiniz değişiklik var mı? Yada gözünüde hoş görünmeyen bir ayrıntı? Ben şimdilik kaba taslak ayarlamalarını yaptım ama eğer eklememi istediğiniz bişiler varsa yapmaya çalışırım. Biraz karma bir yazı oldu yapcak bişi yok, hazır gelmişken aklıma gelenleri söyleyivereyim:) Yazılmayı bekleyen iki mim dört tanede konu var taslakta inşallah hepsini bu ay içinde halledicem. Zira bu aydan sonra dersane maratonuna giricem (piiii:( ) inşallah bu sene son ders çalışma yılım olucak yani öyle olmasını umut ediyorum.

Bu gidişle yazısını yazamıcam o yüzden buraya not düşeyim A Gentleman's Dignity adlı diziyi izlemeyen varsa hemen izlesin. Bilgisayarla küsmeden önce izlediğim son diziydi, finalini kaç aydır yapamadım ama olsun. Kırklı yaşlarda dört erkeğin hayatını anlatan çok eğlenceli süper bir dizi.
Şimdilik bana müsade
sağlıcakla kalın canlar...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...