Faili Meçhul cümlesini duyunca insan kendini kötü hissediyor değil mi? Sonuçta biz bu zamana kadar hep faili meçhul olan şeylerden zarar gördük. Faili meçhul cinayetler, faili meçhul olaylar... Yaklaşık bir sene önce keşfettiğim basit ama sevimli bir fikir vardı; Faili Meçhul Kıyak! (Biz kısaca FMK diyelim) Çıkış noktası iyilik yap iyilik bul basit ama sevimli bir hareketti. Bugün yine aklıma geldi bakayım kim neler yapmış dedim cidden çok hoş fikirler ortaya çıkmış, insan yazıları okurken bile mutlu oluyor be.
Şimdi canlar daha önce rastladınız mı bilmiyorum ama ben yinede kısaca bu FMK den bahsedeyim. Bir arkadaş düşünmüş taşınmış daha doğrusu bi filmden ilham alarak fikir üretmiş. İyiliklerin bile artık karşılık beklenerek yapılır olduğu günümüzde yapanı belli olmayan iyilikler yapalım demiş. Hani atalarımız der ya bir elin verdiğini öbür elin görmesin aynen o hesap. Ee günümüz insanı malum şartlar yüzünden paronayak olmuş, bu yaşımıza kadar da aman kızım başkasının verdiğini yeme modunda büyütülmüşüz anlamayız biz kıyaktan falan. İşte bu karışıklığı önlemek için de sağda ördüğünüz küçük kartları hazırlamış. İyilik yapan insancık artık ne iyilik yapıcaksa üstüne bu kartı iliştirip bırakıcak, maksat kimliğini ele vermeden insanların yüzünü güldürebilmek. Fikir hakkında daha fazla bilgi almak için sizi hemen buraya alayım. Bi de bu olay vakti zamanında Beyaz Show'a konu olmuştu izleyenler hatırlar, izlemeyenleri de buraya alayım. Ben arkadaşın yazdığı fikirleri hemen buraya kopyalıp kaldığım yerden devam edeyim:
- Köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. Gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.
- Yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)
- Uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. Kartı mezara bırakıyoruz. Oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.
- Karta ataçlanmış 10 TL’lik bir banknotu yolda düşürmek.
- Birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. Sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.
- Haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.
- Vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
- Sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)
- Apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.
- Görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [Bunu Amelie filminde gördüm!] Kartı o kişinin cebine atıyoruz. Belki bir yakını bulup okur sonradan ona.
- Desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)
- Otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
- Bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.
Şimdi gelelim benim yorumlarıma, öncelikle belirtmek isterim ki fikir gayet masumane. Evet belki tam olarak bir iyilik hareketi değil yani çıkış noktası olarak güzel ama iyiliğe ihtiyacı olanlardan ziyade rastgele birisine jest yapıyosun. Mesela günlerdir açlıktan kıvranan birinin evine poşet dolusu yiyecek götürmekle yukarıdaki iyilikleri yapmanın arasında dağlar kadar fark var. Lakin fikrin ana amacıda öyle büyük iyilikler yapmak değil zaten küçük ama gülümseten şeyler yapmak. Hem karşısındakini hemde kendini mutlu etmek. Kaldı ki daha kapı komşusunu tanımayan, bütün gün somurtarak gezen, otobüse bindiğinde sanki kanlısını görmüş gibi bir yüz ifadesi takınan kısaca teknolojik anlamda gelişen ama insanlık anlamında gerileyen bir toplumda böyle iyilik yapmak ve karşındakini gülümsetebilmek paha biçilmez. Ya bide şu aklımda takıldı biz iyilik yapmak için böyle fikirlere ihtiyaç duyan bir toplum haline mi geldik? Vay anam vay...
Canlar iyilik yapmak için durup uzun uzun kafa yormaya gerek yok o an içinizden geçeni yapın, çevrenizdekiler size deli gözüyle baksa bile. Mesela minibüse binerken yüksek sesle güneydın mı demek geçiyor içinizden deyin! Eve gelirken bakkala uğrayıp bakkal amcaya hal hatır sorun sonrada dört-beş tane şeker alın, bunu sokakta oynayan çocuklara dağıtın. Çocuklar için o şekerler dünyalara bedel olur. Ya da ne bileyim yaşlı bir teyzenin pazar torbalarını alıp evine kadar taşıyın. Eğer yakınlarınızda öğrenci evi varsa bir tencere yemek yapın çat kapı götürüp verin. (kendimden biliyorum o anlarda dünyanın en mutlu insanları olurduk heheh)... Bu fikirler daha uzar gider yeterki yapmak isteyelim;)
Bunları yazınca eskiler aklıma geldi ne zaman bilmiyorum ama bir zamanlar çeşmelerin başına para keseleri konurmuş durumu iyi olanlar üç beş kuruş atıp bırakıp gidermiş, ihtiyacı olanda gelir ihtiyacı (!) kadarını alır gerisini bırakır gidermiş. Osmanlı zamanında da fırınlara torba asılırmış gelen müşteri iki ekmek parası öder bir ekmek alırmış diğer parayı torbaya atar gidermiş, yoksul vatandaş da gelir torbadan bir ekmek deyip para ödemeden ekmeğini alıp gidermiş. Aynı şey kahvehanelerde de varmış... Düşününce ne incelik bee! İyilik yapanda iyilik bulanda hep ölçülü davranmış, hiçbir olay suistimal edilmemiş.
Geç kalmış bir yazıyı geçte olsa yazdım rahatladım.
Neyse canlar iyiliğiniz daim olsun.
Sağlıcakla kalın...
Mükemmel fikir ! İlk fırsatta arkadaşları da bilgilendirerek bir şeyler yapmalı.
YanıtlaSilBencede güzel bir fikir ama bence arkadaşlardan önce kendimizden başlamalı;)
SilGerçekten güzel bir yazıydı. Okurken içime bişey oturmadı dersem yalan olur.
YanıtlaSilKüçük şeylerin kıymetini büyüyünce bilemiyoruz; dünyamız da büyüyor, aslı hep kaçırıyoruz.
Mesela çiseleyen bir yağmurun altında yürümüyor; kaçışıyoruz.
Sabah kalktığımızda şöyle bir gerinip camı açıp temiz havayı ciğerlerimize çekmiyoruz.
Kırlarda yalın ayak koşmuyoruz mesela. Saçlarımız rüzgarda uçuşmuyor artık; bozulmasın diye önlemler alıyor; spreyler sıkıyoruz. Yüzümüzü yağan yağmura kaldırmıyoruz; makyajımız akmasın diye. İçimizden geçenleri söylemiyoruz artık. Kendimize de çevremize de samimi olalım derken sahtelikle yabancılaşıyoruz.
İyilik yapmıyoruz, e bulmuyoruz da tabi böyle olunca.
Yere düşen bir çocuğu tutup kaldırmıyoruz. Elimizdeki yiyeceğe bakan bir çocuğa onu uzatmıyoruz. Afedersiniz diyerek koşan insanlara yol vermiyoruz. Yolda kaza olsa sadece izliyoruz; merakımızı gidermek için, ne yerdekine yardım ediyor; ne birilerini yardım için arıyoruz.
Büyükleri geçtim, ufacık iyilikleri bile unuttu çoğu insan. Hala bir şeyler yapabiliriz tabi, düzeltmeye önce kendimiz sonra çevremizden başlarsak.
Düşünüyorum da büyüdüm ama, en çok çocukken ki masumiyetimi ve tatmin hislerimi özlüyorum. Küçücük şeylerle yetinebiliyorduk.
Ellerine sağlık; silkelediğin için teşekkürler.
Yüreğine sağlık, içim burkularak her bir sözüne katılıyorum... Büyüdükçe çevremize hatta kendimize bile yabancılaşıyoruz ne acı. En azından bütün bunların farkındayız (kendimi böyle avutuyorum) bunada şükür. Bende yorumun için teşekkür ederim Mrym;)
SilGüzeldi Teşekkürler paylaşım için
YanıtlaSil